
Yıldız Tozuvar
Ben Yıldız Tozuvar
Hayali bir kahramanım…
Buraya saklandım çünkü dışarıda hayalleri çalan bir dünya var.
Ama yine de…
Herkesin bir ada gibi yalnız başına yaşadığı devirde, takım yıldızlarını bile gülümsetecek kalabalık bir neşeyle yaşayasım var.
Senin?

deli gömleği
“Sanat aslında bir başkaldırı… İçine doğduğunuz şartlara, koşullara karşı bir direniş… İçsel bir direniş… İçten gelen bir direniş…” Balkan Naci İslimyeli

iyi bilgeler
İçimde, bu yazıyı okuyan bazı insanların yüzünde müstehzi bir ifade belirecek ve akıllarından “ne yani, dünyayı Şirinler Köyü mü sanıyor bu?” benzeri sorular geçecek gibi bir his var. Olsun, sağlık olsun. Arada o da lazım… Ve başlıyorum: İçimde adını yeni koyduğum ama içeriğini ne zamandır aklımda evirip çevirip durduğum bir dilek var. Biraz dilek, biraz […]

diren fidan
Ekip dikmedim önceden pek. Ama geçenlerde heves ettim bir fidan aldım. Toprağın ve havanın huyundan suyundan anlamam. O yüzden düldülümün bagajını tamamen…

hassas kalpler ülkesi
Bugün hayaller üzerine düşünüyorum, işim yok başka yapacak nasıl olsa! Çünkü belki söylemişimdir, benim evde kıyafetlerin huyudur, hepsi kendi başına yıkanır, kurur. Sonra kendi kanatlarıyla uçup yerlerine yerleşir. Hele o beyaz gömleklerin martı gibi pike yaparak gardıroba girişine görmeyen inanmaz. Yemek desen aynı, mutfak günde iki öğün, üçer kap yemek çıkarır kendiliğinden. Hem de bir […]

kış güneşi
Azıcık kış güneşi buldum pervazda. Hiç durur muyum? Hemen çektim polar bir eşofman altıma, üstüne de iki kalın yün hırka. Battaniyeyi de kaptım, hop dakikalar içinde kuruldum güneşin karşısına… Her gün güneş ışığı almak lazımmış diye duydum. Bunu söyleyen kişi, çıplak gözle güneşe bakıp ışıklarını içmemizi tavsiye etti. Hava üç dört derece, güneş de bu […]

hayaller hayaller
Bu dünyaya bir şifacı lazım. Otlar mı toplayıp karar, buğular mı tüttürür dağların boyu kadar… Önce yüzünü mü boyar, rüyaya mı yatar… Yoksa diğer şifacı kız ve erkek kardeşlerine ortak eylem mesajı mı atar, artık orasını bilemiyorum… Ama bize bir şifacı lazım. Hem de acil tarafından! Bize bir bahçıvan lazım bir de. Yaktığımız, üstüne olur […]

bir avuç yarın!
Büyüyünce cadı olmaya karar verdim. Daha ne kadar büyüyeceksin demeyin sakın, bu kez kararım kesin! Cadı olacağım ama tatlı cadı: Gücünü iyiliğe kullanan… Parçası olduğu doğanın sırlarını hatırlayan… Kudretin zehrini kendinden uzak tutan… Ve fotosentez yapanından sone yazanına her cana saygıyla yaklaşan bir cadı. Varoluşun anlamına az buçuk meraklı, delidolu ve kararlı! Hatta saplı süpürgeye […]

gözyaşları
Oldum olası gözyaşlarının gücüne inandım. Onların arındırıcı ve onarıcı kudretine… Ağlamanın rahatlatan sihrine… Ağlarken o anda içi yakan ıstırabın gözlerine dimdik bakmaya inandım. Yağmuru beklemeden sokaklarda ağlayanları, sinemada saklanmadan gözyaşlarını pıtırdatanları hep içten içe alkışladım. Bu aralarsa ağlayamayanları düşünüyorum. Acısı, yüzünden yazılamamış mektupların satırları gibi harf harf dökülürken, bilinmez bir kök inançla gözyaşlarını bastıranları… Yaşayan […]

şifalı nefesler
Coğrafya dersinde yanımdakiyle konuşmak yerine tahtada anlatılanı dinleyen ineklerden olduğum için zaman dilimlerinden ve iklim kuşaklarından uzun zamandır haberdarım. Ama bu gece ilk kez, tüm gezegen halkı aynı anda uykuya dalsa nasıl olurdu diye içimden geçirdim. Hepimiz aynı ısıda ve aynı zamanda buluşsaydık bu gece… Her birimiz rahat ettiğimiz bir yatakta kıvrılıp çocuklar için yapılan […]

kar fırtınası
Zamanın kalbi, dönen saniye kolunun ritmiyle atıyor karşıdaki duvar saatinde. Uzun zaman aradan sonra da olsa sesini nihayet bize duyurabilmenin mutluluğu var saatçiğin içinde. Elektrikler gitti, ekranlar sustu, gürültü durdu. Ve sakinleşen evde sessizliğin sesi sonsuzluğa uzanıyor, nota olmadan yazılan bir melodinin sonsuz ihtimalleri gibi… Ama olasılıklar telaşsız… Hepsi tatlı bir huzur denizinde, her şeyin […]

AyKadın
Başımda üç beş tane beyaz saç var. Bazıları “Hocam biz buraya ne ara geldik?” diye soran gözlerle kaçamak bakışlar atıyor birbirine! Daha hiç konuşmadılar! Biri, ki sanırım onda güya çaktırmadığı bir yükseklik korkusu var, ayaklanıp kafanın ucundan etrafa bakmaya niyetlendi. Yukarıdan çevresine bakınıp nerede olduğunu kestirecek ya uyanık! Bir iki kalktı, dolandı, esniyor gibi yaptı. […]

inadına pıt!
İhtimal ki “arpası fazla gelmek” ifadesi, bu lafın anlamını bilmeyenleri bir anlığına duraksatıyor! “Nasıl yani?” diye düşündürtüyor: “Çok bira içen biri mi yani? Alkolik ya da sarhoş gezen mi?” veya “Bira göbeği olan bir kişi mi?” Süre doldu ve yanıt “e) hiçbiri”! Şimdi de gelelim “yeme de yanında yat” bir besinimiz olan arpanın faydalarına: Çocukluğumda pek […]

“Kimseye etmem şikayet”
Uzun uzun öttürülen bir tren düdüğünü bu kadar hüzünlü yapan şey nedir? Hele geceyi yarıyorsa o ses, hiç kağıt görmemiş bir kumaş makası ipeğe dalar gibi? Neden “en efkarlı sigarayı tüttürmenin vaktidir şimdi” dedirtir insana. Hem tekinsiz ve tehlikeli, hem de gürültücü ve kederli… Nedense hep içimi üşüten seslerdendir tren düdüğü… Keza vapur düdüğü de […]

unutulmayanlar
Nasıl gencim o zamanlar… Hatta ne genci, bildiğin çocuğum. Deliler gibi aşık olduğumu sanıyorum… Aşık olmak ne demek bildiğimi sanıyorum… Aşık olmanın yaşamdaki en önemli duygu ve durum olduğunu sanıyorum. Hatta sanmıyorum, daha reşit bile değilim ya, hayata dair her şeyi avucumun içi gibi biliyorum (bildiğimi sanıyorum). Artık fotoğrafı nereden buluyorum, bu karara nasıl varıyorum […]

“beni toz şeker ettin hayat!”
Nereden aklıma geldi, bilmiyorum. Adeta bir anda zihnimde belirdi. Geçmiş zaman, pek fazla detay hatırlayamıyorum. Yanılmıyorsam, sevgili Ayça Şen’in kitabında geçen bir hikayeydi: Ve korkarım gerçek bir hayat hikayesiydi. Kahramanın evladı bilmediğimiz bir nedenden dolayı intihar ediyor. Babası oğluna tek bir cümle ediyor: “Bir çocuğa sahip çıkamadın!” Zaten yıkılmış haldeki kahramanımız, babasının bu cümlesiyle iyice […]

yaşamaya geldik, olmaya
Demir kanatlı dev kuşları uçurabildiği için mi? Koca koca binalar diktiği için mi? Soyunu doğanın sahibi sandığı için mi? Sebebini bilmem ama insan sanki neden dünyaya geldiğini hepten unuttu. Neredeyse diyeceğim, bir yarışın başlangıç noktasında başlıyoruz sanki hepimiz yaşantımıza… Oysa doğduğumuzda varlığımıza vesile olanlar var, nemli ve yorgun gözlerle karşımızda. Bırak yarışmayı, ayakta duracak halimiz […]

“deprasyon” değil o!
Oldum olası, “normal”lerle “depresif”lerin ayrı gezegenlerde yaşadığından şüphelenip dururum ama geçen gün bundan tamamen emin oldum. Hikaye kısa ama anlamı pek derin: Elimde soğuk içeceğim, arka planda neşeli bir şarkıyla üç kişilik kanepeye beş kişilik yayılarak sokakta yürüyüşe çıkmışım da biraz hava alıyormuşum edasıyla sosyal medyada turluyorum. Bir de ne göreyim! Hayır bu gerçek olamaz! […]

bugün bir yaşına girdik
Toplum öyle acayip bir canlı organizma ki bazen kendi içinden çıkanı bile bir başına bırakıp ona tüm doğru bildiklerini en baştan sorgulatabiliyor. O toplum deniz, parçası da bir damlaysa mesela, su değil yağ damlası muamelesi görebiliyor yavrusu olan birey. Ya da su denizi, zaman içinde yağ denizine dönüşebiliyor. Dev bir yosun çorbası oluyor veya kendi […]

hunim tacımdır benim
Öyle garip bir devirde yaşıyoruz ki çoğunluğun durumuna bakınca kendime “normal” demeyi bunca senelik kişisel oluşum macerama hakaret sayarım. Hatta derim ki… Boşuna öğretmiş öğretmenlerim siyah önlüklü yıllarımda, hocalarım manzara karşısında… O güzel gözlü sevgililer boşuna sevmişler, terk etmişler, yine sevmişler, bu kez ben gitmişim filan da feşmekân… Boş yere okunmuş kitaplar, özümsenmemiş, sırta yük […]

papatya gibisin
Güneşin ılık ışıkları toprağa vurur vurmaz gözlerini dünyaya ilk kez açmaya hazırlanan bir papatyanın gözünden görülebilir yaşam: Ayakların yumuşak toprağın içinde, yaprakların belinde… Beyaz taç yapraklarınla koskoca gerinerek ve küçük sarı ağzını utangaçça açarak gülümsüyorsun, kim bilir ne umutlarla doğan güne… Aynı hayata o papatya tohumlarını boş göbeğe serpen bahçıvanın gözünden… Bahçıvan sulamayı unuttuğunda üşenmeyerek […]

hülyalı günler
Daha yeni karşılaştığım ama eminim başka bir hayatta yakından tanıştığım genç ve güzel kadına “Kırıl ama sakın ha yıkılma!” dedim geçen gün, durup dururken. Sonra da kendime şaştım. Çünkü aslında tavsiye veren bir insan değilim ben, en azından bildiğim kadarıyla değilim. Birilerinin rüyalarına sızıp nasihatleri sıralıyorsam ondan da haberim yok. Ama olabilir de tabii: Sonuçta […]

yıldızlara uzanan merdiven
“Hayattaki en iyi dersleri, aç bir karın, boş bir cüzdan ve kırık bir kalp verir” demiş Robin Williams ve çok da iyi söylemiş. Üç beş bilindik kelimeyle öyle derin bir cümle kurmuş ki durup kulak verenin avuçlarına yaşamı anlamaya dair altın anahtarı bırakıvermiş. “Neden?” diye soramayız artık ona. “Neden böyle dedin?” “Tam olarak neyi kastetmiştin?” […]

demir anne, pamuk anneanne
Bunları yazdığımı duymasın ama geçen gün en sevdiğim arkadaşlarımdan biri aradı: Nasıl kızgın, nasıl delirmiş sinirden, çizgi filmlerdeki gibi sevimli kahramanlar gibi burnundan duman, ağzından ateş çıkıyor adeta. Dudaklarının arasından kelimeler değil lav akıyor ve o kadar kızmış ki ben daha “ne oldu, hayırdır?” diye sorana kadar o olan biten her şeyi bir çırpıda anlatıyor. […]

anne kurabiyesi kokulu odalar
Rahata ermeden ölen babaların çocukları huzursuz yaşıyor galiba. Sırtları koltuğa yaslanmadan oturuyorlar. En leziz tatlar bile olsa tabaklarında, alelacele yiyip, tadını almadan yutuyorlar. Yaşamı kırılmasından korktukları kıymetli bir emanet gibi parmak uçlarıyla tutarak yaşıyorlar adeta. Bir sıkı sıkıya sarılamadan ona içlerinden geldiği gibi, tenini hatta kemiklerini hissetmeden huzurla nefes alıp vermenin, gam lekesiz tek bir […]

çiçek çocukları, çevre savaşçıları
Nedense çevreci denince insanların gözünün önünde romantik, hayalci, çocuksu, masum ve doğrusu ya biraz da saf bir tipleme canlanıyor. Buna göre çevreciler kuşlarla şarkı söyleyen, ağaçlarla dertleşen, uğur böcekleriyle tekerleme oyunları oynarken tavşanla kaplumbağanın arasına oturarak masal okuyan kişiler… Boş zamanlarında, ki genel kanıya kalsa çoğu zaten boş gezenin boş kalfası, teletabiler gibi sürekli gülümseyerek […]

Ölü Ozanlar Derneği
Ölü Ozanlar Derneği, birçoklarımızın yüreğini titreten filmlerden biriydi. Zamanı geçmeyecek öğütleri, yarattığı dokunaklı atmosferi, sosyal bilimlerle sanatı, insanı insan yapan değerler olarak anımsatma becerisi ve capcanlı karakterleriyle bence hala da öyle… Bir film değil de bir gözlük adeta o, “al, dünyaya bir de böyle bak” diyen… Ya da bir sihirli kitap, ne arıyorsan onu gösteren […]

ümit*sizsiniz
Sene 1999, birçoklarımız gibi benim için de unutulmaz olacağı sonradan anlaşılacak bir gece yatağıma yattım. Sıcakta zor da olsa sonunda uykuya daldım. Kaçtı hatırlamıyorum, uzaklardan gelen bir tır sesi, tren sesi gibi garip, derin, giderek yükselen bir gürültüyle uyandım. Sarsıntı geldi sonra, 17 Ağustos… Biz çıktık dışarı ama yüzlerce, binlerce insan bir daha gün yüzü […]

her şey seninle başlar
Bugünlerde çocuğunun gizli gizli bir şeyler karıştırdığından şüphelenen tecrübeli bir anneninkini aratmayacak keskin gözlemler yapıyorum. Şaka şaka, vaktim oldukça, insanların sevgi, beğeni veya sempati gösterdiği şeylerin ortak özellikleri olup olmadığını anlamaya çalışıyorum. Belirtmeye gerek bile yok ki beğeninin hedefi de derecesi de alabildiğine göreceli ve değişken. Yaşamlarımız birer ormansa, seçiciliğimiz, anılarımız, beğeni eşiğimiz ve tercihlerimiz […]

yüzüncü yazı
Yüzüncü yazı göremez belki bu gözler… Ama olsun, yüzüncü yazıyı yazdı; ellerin ve en çok da ruhun yardımıyla, şükür… Bir gece vakti, bir başına ve bir anda başlayan yolculuk, bu kelimelere değen gözlerinle devam ediyor ne mutlu ki… “Yazı bitmez, uçup gitmez” diye yola çıkmıştım, kısmetse bu yazın sonunda, yazarak geçen bir yılı tamamlayacağım. Yüzüncü […]

gönlünce kükre kedicik
Yaşama dair içimi tırmalayan memnuniyetsizliğin ve tatminsizliğin haddi hesabi yok şu son bir iki gündür. Aslında bunun öyle elle tutulur bir nedeni de yok. Belki de birikmişler, tarafımca `böyle idare ediver` deyip halinin altına süpürülmüşler köpürüyor alttan alta. Uyumak iyi gelirdi. Ama uyumanın birazı kaçmaksa birazı da hafifinden ölmek değil mi? Neyse ben bu karanlık […]

bir dilim güneş
Malum, bu dünyada her şeyi en iyi bilenler çocuklarla gençler. Özellikle yaşam ve ölüm gibi en hayati konular doğuştan onların temel uzmanlık alanına giriyor. “Köftehor, bunca asırdır kim çözmeyi becermiş insan varlığının özünü de sen on beşinde buldun hayatın sihirli formülünü?” demeye kalksan cevap bile alamazsın, sadece uzun bir göz süzme, bir omuz silkme ve […]

acil kalp aranıyor!
Eğri oturdum, doğru oturdum. Biraz düşündüm, biraz taşındım. Ve galiba en sonunda meselenin özünü ucundan da olsa yakaladım. Aslında konu ağır konu ama çözümü de bir o kadar basit. Şöyle ki… Nasıl demeli… Bir kerede söyleyeyim bari: En temelde işin özü, toplumsal organ hiyerarşisi! Kulağa biraz garip geliyor değil mi? Aslında çok da değil! Düşünün […]

onunki hayatsa
Küçük oturma odamın büyük camının önünde genç bir bitki azmanı var. Galiba pitos ailesinden, bir tahminim o. Yerini çok sevmiş bir çalı mı henüz gelişememiş bir ağaç mı ondan bile tam emin değilim. Ama neşeli bir tip ve yalnız kalmayı hiç sevmiyor, tek kesin bilgi o… Dallarını büyütüp pencereden içeriye uzatmaya çalışıyor bana doğru. Yan […]

anlamayanlarla anlayamayanların masalı
Anlatmakla anlaşılmak arasındaki uçurumun derinliği beni bazen hayattan bezdiriyor… Sanki aynı dili konuşan uzaylılarız karşımdakiyle ve kelimeler aynı olsa da hepsi birer başka anlam içeriyor. Sanki suya koşan vahşi hayvan sürüleri geçiyor onun anlam dünyasıyla benimkinin arasından. Sanki alternatif evrenlerde nefes alıyor ciğerlerimiz. Sanki saat kolları terse dönerken zaman başka yöne akıyor dünyalarımızda. Kısacası tam […]

kendimle barış anlaşması
Şu yaşıma geldim bu dünyada bir insanın diğer insan kardeşleriyle insanca yaşayabilmesi için önce kendisiyle barışmasının olmazsa olmaz koşullardan biri olduğuna karar verdim. Verdin de ne oldu diyebilirsiniz. Sen barıştın mı kendinle ya da barıştırdıkların oldu mu? Yok. Henüz gelmedi elden maalesef. Yapılacaklar listesine ekledim ve ilhamı bekledim. Yükleniyor, yükleniyor, hala daha yükleniyor… Öte yandan […]

hepimiz aynı sudayız
Bugünü çalışma değil, yaşama günü ilan ettim. Bence her insan gibi ben de bunu hak ettim. Mevcut dünya düzeninde iş yaşam dengesinin adil olduğuna inananlardan değilim. Hemen herkesin insanca yaşamak için çalışmak zorunda olduğundan hareketle, düşünmeden edemiyorum, iş, hayatın içine ne kadar sızıyor? Kaç kişinin mesaisi, gerçekten de mesai saatleriyle sınırlı kalıyor? Kaç kişinin bilgisayarına, […]

içimdeki matruşkalar
Geçen gün biraz kendi kendimle kalıp içimden geçenleri dinledim. Doğrusu ya, neden bu aralar eskileri hep özlemle andığımı merak etmiştim. Hasretle hatırladıklarımın hepsi sanki birer sepya fotoğraf… Hani o elinde sertçe tutmaya kıyamayacağın cinsten, eşi benzeri olmayan ve dünyaları versen tekrarlanamayacak anları anlatan. Çoğu sakin kareler. Hemen hepsi tebessümlerle dolu. Daha bebek, daha çocuk ya […]

ev sahibi kedi bey
Havalar soğuyunca bitkileri, çiçekleri içeri aldım. Hoş hava da bir soğuyor, bir ısınıyor. Gün içinde ve günden güne, atletle gocuk arası ileri geri gidip gelen bir çizgide yalpalıyoruz. Artık nasıl bir mevsim dengesiyse? Neyse ki iklim değişikliği sadece bir kötü bir kandırmacadan ibaret de insanın aklına kötü kötü şeyler gelmiyor! Ne diyordum: “Hadi bakalım, salonda […]
Blog güncellemeleri için kaydolun!