Su nasıl birazı yitirilmeden avuçlanıp yudumlanamıyorsa, zaman da durmadan akıyor ama sadece birazı yaşanabiliyor. Üstelik bir saniyesi bile cebe atılıp saklanamıyor. Ne sağlığın birazını hastalanıncaya kadar, ne de aşkın yarısını keyfin yerinde oluncaya kadar bir köşede depolayabiliyorsun. Bir gün vakti gelince çıkarıp kullanabilirim diye çekmeceye atıp donduramıyorsun soyut ve kıymetli olan tek bir şeyi… Affetme […]
kar fırtınası
Zamanın kalbi, dönen saniye kolunun ritmiyle atıyor karşıdaki duvar saatinde. Uzun zaman aradan sonra da olsa sesini nihayet bize duyurabilmenin mutluluğu var saatçiğin içinde. Elektrikler gitti, ekranlar sustu, gürültü durdu. Ve sakinleşen evde sessizliğin sesi sonsuzluğa uzanıyor, nota olmadan yazılan bir melodinin sonsuz ihtimalleri gibi… Ama olasılıklar telaşsız… Hepsi tatlı bir huzur denizinde, her şeyin […]
anlamayanlarla anlayamayanların masalı
Anlatmakla anlaşılmak arasındaki uçurumun derinliği beni bazen hayattan bezdiriyor… Sanki aynı dili konuşan uzaylılarız karşımdakiyle ve kelimeler aynı olsa da hepsi birer başka anlam içeriyor. Sanki suya koşan vahşi hayvan sürüleri geçiyor onun anlam dünyasıyla benimkinin arasından. Sanki alternatif evrenlerde nefes alıyor ciğerlerimiz. Sanki saat kolları terse dönerken zaman başka yöne akıyor dünyalarımızda. Kısacası tam […]
kavanoz dipli dünya
Evet, bugünkü serbest saat konumuz: Felekten bir gece çalmak. Malum, serbest saat, gün içinde herhangi bir zorunluluğa ya da sorumluluğa bağlı kalmadan, sadece olduğumuz gibi olma hakkımızı kullandığımız o müstesna zaman dilimine deniyor. Ve sadece deliler, dahiler, deli dahiler, delirmek üzere olan kişiler ve en çok da canının kıymetini bilenler her gün özenle serbest saate […]
gördüğümüz ışık mı tren farı mı?
Zaten hayatımızda sadece karmakarışık bir gökyüzü haritası ve onun şahane etkileri eksikti: Bu vesileyle o eksik de tamamlandığına göre ruhumuzu güçlendirmek ve nirvanaya ermek için cebelleşmek zorunda kaldığımız dış etkenler listesine bunu da memnuniyetle ekleyebiliriz.
dünyanın merkezine yolculuk
Hayat hamaklarda başladı. İlk zamanlarda güneş her gün başka renkte doğar ve bambaşka bir renkte batardı. Mavi ışıklı cihazların ve onları bağlamak için havada uçuşan dalgacıkların henüz icat edilmediği huzurlu zamanlardı. O yüzden insanlar yan yanayken bile kendi dijital kuyularında bile isteye, tek başına kaybolmazdı. Onun yerine, herkes tan vaktinde kendi ağaç evinde ya da […]
içimdeki sarhoş horoz
Ölmeyecek kadar uyuyorsun; sonra “zınk” diye sanki horoz ötmüş gibi bir anda uyanıyorsun. Anam babam, yanlış alarm! “Bak horoz uyuyor ve dünyanın seninle aynı zaman diliminde olan nüfusunun neredeyse tamamı da!” desem “Aaa, tamam o zaman, iyi ki söyledin” diyerek dönüp uyumak yok! Çünkü açıldı o gözler bir defa! Daha doğrusu, dürtüldü o ruh bir […]
siyah beyaz ve rengarenk
Bu aralar içimden hep siyah beyaz Türk filmleri seyretmek geçiyor. Türkan, dolgun dudakları titreyerek, sürmeli gözlerini süzerek aşık olduğu civana baksın: “Sevemedim kara gözlüm, seni doyunca” diye ah’lansın. Bu aşktan habersiz olan Tarık Akan, gönlü de kendi gibi güzel, cânım adam, ağız dolusu gülümsesin, gözlerimizin içine bakarak. Tonton aşçı, evde kalmış hizmetçi kızla bakışarak bu […]