yalnız ağaç

tek kişilik vuslat

Çocukluğumun dertsiz akşamüstlerinin kokusuydu limon çiçeği… Çenelerden kıkırdayarak akan ballı karpuz damlaları ve ayak bileklerine dolanan pofidik kedilerin mırıltıları boldu hayatımızda.

Gel gör ki insan yaşamında pek az duygu yalnız, pek az an tek bir hissin etkisi altında…

kedicik O zamanlarda da güneşte uçuşan tozlarla dolu sarı odalara sinmiş sessiz bir yalnızlık vardı. Yavaşlayan zaman yüzünden uzaklaşan vuslat… Arkada bırakılmışlık… Geçmeyen saatler günler mevsimler…

İnsan, pek az zaman, isteyerek ya da kötü niyetinden kırıyor bir başkasını. Genellikle bilmeden veya daha iyisini nasıl yapacağını bilemediğinden yaralıyor yanındakini ya da yanında olmayı beceremediğini. Bazen de kendini korumak için çırpınırken elindeki bıçaklar kimlerin nerelerini yaralıyor anlamıyor bile, görmüyor, göremiyor.

Limon çiçeği kesmedi hiç tenimi, tam aksine iyileşsinler diye ellerime hemen her gün boca ettiğim kolonyanın özündeydi.

Belki de o yüzden, geçen gün cesur bir anımda “kolay yetişen mis kokulu limon ağacı” yazısını koca saksının üstünde görür görmez aldım bir tane, koşa koşa geldim eve.

Görsen, inanmazsın: Bir heves bir heves suluyorum, güneşe göre yerini değiştiriyorum. Hangi mevsim dikilir, nasıl su verilir okuyup öğrenmeye çalışıyorum.

Öyle öyle sağ salim geçirdik mi yazı biz balkonda, güneşlenerek yan yana.

“Sonbaharda dikmek lazım” diye söylediler söylemesine ama gel gör ki istemiyorum ondan ayrılmak.

Ayrılmak da neymiş!

Dedim ki “bari bu kışı da atlatalım da öyle”. Kucaklayıp taşıdım mı dev gibi saksıyı salonun baş köşesine. Sanki sadakatime teşekkür etmek ister gibi ardı ardına üç tomurcuk armağan etti mi o da bana. Sonra onlar mini mini limoncuklara benzediler mi! Ben nasıl mest!

Dedim ki mazinin hüznüne “sen git kendi yoluna, bekleme öyle evimin kenarında köşesinde.” Limonuma da döndüm dedim, “gel senle biz, baştan başlayalım. Çocuk yüzümü çiçeklerinle gülümsettiğin zamanları başa sarıp yaraları onaralım. Hem güzel bir dizi başlamış diyorlar, izlerken sen su içersin ben bira açarım, yuvarlanır gideriz.”

İşte böyle başladı bizim aşk ve barış hikayesi. Bakalım, belki gelir gerisi…

Bir süre önce can dostum, “yazsana” dedi yine; “yine yazsana!” Her şey öyle başladı zaten...
Yazı oluşturuldu 237

tek kişilik vuslat” üzerine 6 görüş

  1. Merhaba.

    Bir iade-i ziyaret yapmam gerektiğini düşündüm. Çok güzel bir blogunuz var. Tasarımı çok yaratıcı. İçimde kalacağına ismini nereden hatırlıyorum diyordum ben de. Blog sözlüktenmiş. Evet orada gözüme çarpmıştı mahlasınız. Yazınıza gelirsek, size limon çiçeği kokusu dertsiz çocukluğunuzu hatırlatıyor ya. İnanın bana da aynı hissi ıhlamur ağacının kokusu veriyor aynı hissi. İnsanın koku hafızası çok güçlü. Bazı kokularla o döneme gidiyorsunuz birdenbire. Tebrik ederim. Çok iyi bir durum anlatımıydı.

    Buradayım ben de artık.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Aramak istediğinizi üstte yazmaya başlayın ve aramak için enter tuşuna basın. İptal için ESC tuşuna basın.

Üste dön
%d blogcu bunu beğendi: