İnsan kendisiyle zaman geçirdikçe, elindekilerle geçinmeyi öğreniyor galiba. Kendine alışıyorsun, çevrene ve yaşadığın devre alıştığın gibi. Zayıflıklarını, yapıp edebileceklerinin sınırlarını, güçlü yanlarını tanıyorsun. O şarkının ilk notaları çalmaya başladı mı mesela, nerede olursan ol, elin kendiliğinden uzanıyor kâğıt mendil için çantayı yoklamaya. Araba virajları fazla mı kıvrak dönmeye başladı, hop mucizevi bir şekilde “aman tutma […]
hiç olsundu
Bol cırcır böcekli, ılık hoşaf gibi akşamda, Huzurdan oldukça… Uzaktayım! Çocuk ya da genç ya da deli veya saf olsaydım O ilk kitabı hiç okumasaydım O aşk şarkısını anlayamasaydım Yaşamaksa yaşamak Yiyip içmekse yiyip içmek Gerisi eksik olsundu, Olsundu. İş ki bunca zor olmasaydı yutkunmak Soluk almak Ufka dalmak… Yeter ki […]
denge siz
Sabaha karşının ıssızlığında devleşen tüm sesler… Düğmeye basar basmaz coşkusuyla göz kamaştıran aydınlık Söylene söylene köpüren çaydanlık “Gel azıcık daha koynuma” diye cilve yapan yastık. Canım yatağım benim… Uykuya doyamayan bedenim, uykuya dalamayan zihnim. Çoktan kapanmış, eski püskü bir çocuk parkında Bir tahterevallinin tam ortasında, Boşlukta asılı kalmış gibiyim…
bir kutu hayat
Düşündüm de… Hayat sanki kutudan çıkan parçalarla mobilya yapma sanatı gibi bazen. Ünlü İkea ürünleri ve benzerleri gibi. Tek fark, adım adım birleştirme rehberinin kayıp, birleştirmek için gereken parçaların çoğununsa eksik olması… Şöyle ki elinde bir kutu var. “Ne bu?” diye açıp bakıyorsun çünkü onu sen almadın, sana açılmadan verildi “al kullan” diye. Diyelim ki […]
sakın korkma
Korkunca ne yapar insan? Yangın ya da ya kaza anında mesela: Olduğu yerden kaçamıyorsa neredeyse oraya çömelir, kapladığı yeri azaltır. Ufalır! Çocukken karanlıktan korkuyorsa yorganın altında büzülerek saklanır. Sadece bedenimizi değil aynı zamanda zihnimizi de küçülten birer cendere korku ve kaygı. Onunla karşılaşınca insan bazen bir cenin gibi yuvarlanıp kıvrılarak cüssesini elinden geldiğince minicik yapar. […]