Ekip dikmedim önceden pek. Ama geçenlerde heves ettim bir fidan aldım. Toprağın ve havanın huyundan suyundan anlamam. O yüzden düldülümün bagajını tamamen boşalttım, gittim bitki mağazasına. Önce elemanları şöyle bir kestim: Hangisi daha iyi bir iş bulana kadar biraz para kazanmak için burada? Hangisi çiçeklerin dilinden anlıyor, yaptığı işi uzun zamandır ve severek yapıyor?
Sorumu soracağım kişi doğru insan olsun, haliyle alacağım cevap da doğru olsun istiyorum. Biraz gözlemden sonra yaklaşmam gerekenin kim olduğunu anladım. Şimdi onun peşinde dolaşıyorum: Gübre paletlerinin oradan geçtik. Yolda düşen bir saksıyı düzeltti, devam ettik, tam yaklaşacağım… Başka bir eleman geldi duyamadığım bir şeyler sordu. O gidince ileri yaşlardaki mağaza çalışanı bana döndü gülümseyerek ve ben soracağıma o sordu: “Nasıl yardımcı olabilirim?”
Ona yeni taşındığımı… Ne kadar süreyle burada kalacağımdan emin olamadığımı… O yüzden saksıda yaşayabilecek bir fidan aradığımı… Hem o zaman hava çok soğursa evin içine de alabileceğimi… Onu toprağa dikersem ve gidersem arkamda bırakmak istemediğimi… Saksı bitkisi değil, illa fidan istediğimi… Uzun uzun anlattım. Hani az daha devam etsem hayat hikayemi de özetleyeceğim kadıncağıza.
Kadın anlayışlı bir ifadeyle gülümsedi. Eliyle gel benimle diyen bir işaret yaptı. O önde ben arkada gittik gittik. En sonunda yeşil yapraklı, çiçeksiz, sıradan görünümlü bir bitki irisinin yanına geldik. Bakışlarımdan pek de etkilenmediğimi anlamış olsa gerek ki “dayanıklıdır” dedi. Gözlerimdeki şüpheyi okuyunca ekledi: “İstesen bile kolay kolay ölmez. Buraların bitkisidir, yazına kışına alışıktır. Güneşi ve bol suyu sever. Toprağa dikebilirsin, hatta dikmelisin. Hem fidan saksıda bırakılmaz, yazıktır. Yayılacak yer lazım ona, vitamin lazım, arkadaş lazım. Zaten saksıda kalsa bile öyle zırt pırt eve bahçeye, içeri dışarı taşınmaz.”

Alımlı Bir Fidan, Kokulu Çiçekler
Ne yalan söyleyeyim, azıcık daha alımlı bir fidanım olsun istemiştim. Belki tek tük de olsa, belki bir iki haftalığına da olsa, mümkünse kokulu açan birkaç çiçek… Ama durum bu! Kabullendim, nasıl bakılacağını kâğıda not ettim. Parasını ödedim, kucakladım. Geldik eve üçümüz: Fidan, düldülüm ve ben.
Kadın ne dediğini biliyor gibiydi, kendine güveni bana da güven verdi. Bir cesaret çıkardım fidanı saksıdan. Kendi köklerim sızlarken onunkileri toprakla kavuşturdum. Yerini doğru seçmiş olmalıyım çünkü güneşi gölgeyi iyice hesap ettim. Can suyunu da güzelce verdim. İçime ılık bir ümit yayıldı, ardımda bıraktıklarımı hatırladığım için biraz da içim sızladı.
Yarı boş bir ev, tamamen boş bir bahçe, bir fidan ve ben… Öylece, sessizce kaldık bir süre. Neden sonra fidanla konuşmaya başladım, fidan sustu genelde, daha çok ben anlattım. O günden beri günlük bir ritüel oldu fidanla konuşmak…
Günler kendine has bir ritme kavuştu zamanla. Yeninin kendi normalleri ve döngüleri oluştu… Mevsimler döndü ağır ağır ve sonra küt diye kara kış geliverdi. Gece yattım serin bir bahar gecesi, sabah kalktım, donuyorum.
Fidanım bu ani değişikliğe iyi dayandı önceleri. Bahçede, rüzgarla, toprakla, ziyarete gelip etrafında saklambaç oynamayı alışkanlık haline getiren bir çift sincapla mutluydu. Bunları görünce bir saksı nasıl dar bir kafes olurdu ona, onu iyi ki orada hapsetmemişim diye için için sevindim.
Ama sonra mantar mıdır nedir, bir musibet dadandı tatlı küçük yapraklarına… Yeşili sarıya döndü… Delikler oluştu minicik ellerinde… Hastalandı genç arkadaşım.
Hemen bir koşu onu aldığım kadına gittim. Durumu anlattım, ilgiyle dinledi. Kaygımı paylaşarak bir çeşit sprey önerdi. Aceleyle dükkândan dışarıya seğirtirken arkamdan seslendi: “Ümidini kaybetme. Sen inanırsan o da inanır!”
Bir haftadır elimde o sprey şişesiyle fidanımın başındayım. Onun bir ağaca dönüştüğü günü görmeye kararlıyım. Suyumu, çayımı, biramı, elime ne geçerse alıp başına gidiyorum günde en az bir kez. Sırtımda şal, bedenimin kalanında battaniye, bazen kitap okuyorum, bazen akustik müzik çalıyorum, çoğunlukla donuyorum. Yine de anlatıyorum ona: “Bahar gelecek, az dayan! Hatta dayanma, diren! İçindeki ’yorulduk, yeter’ diye pes etmek isteyene diren! İçindeki ateşten güç alarak, hayatı sürükleyerek değil, güzel günlere inanarak! Vücudunu, ruhunu ele geçirmeye çalışan düşmana karşı diren! İnatla diren, az kaldı, bahar yakın, bahardır gelen!”
dilerim birlikte güzel günler paylasırsınız
Çok teşekkürler 🙂
Doğa ve umut var oldukça güzel günler bulur hepimizi dilerim
Sen onunla konuşmaya devam et, vefakardır bitkiler. Anlarlar sevgiyi, ilgiyi. Hele verilen emeği hiç inkar etmezler. Umudu beslemeye devam, bahar eşinin öte yanında. Ellerin dert görmesin 🙏🏻🧿
Vefakar bitki fikrini çok sevdim, vefa ne ender bu zamanda…
Çok teşekkür ederim 🙂