Oldum olası gözyaşlarının gücüne inandım. Onların arındırıcı ve onarıcı kudretine… Ağlamanın rahatlatan sihrine… Ağlarken o anda içi yakan ıstırabın gözlerine dimdik bakmaya inandım. Yağmuru beklemeden sokaklarda ağlayanları, sinemada saklanmadan gözyaşlarını pıtırdatanları hep içten içe alkışladım.
Bu aralarsa ağlayamayanları düşünüyorum. Acısı, yüzünden yazılamamış mektupların satırları gibi harf harf dökülürken, bilinmez bir kök inançla gözyaşlarını bastıranları… Yaşayan bilir, nasıl koca bir lale soğanı gibi oturur bazı keder insanın boğazına. Atsan atılmaz, yutsan yutulamaz!
Ağlamayanların ya da ağlayamayanların onca su damlasını nerede sakladığını merak ediyorum. İhtimal ki henüz ağlayamayanlar içlerini yakan dertlere avuç avuç atıyor o göz damlalarını. Hiç ağlamamaya yemin edenlerse koruyacağım derken neredeyse kuruttukları yüreklerini canlı tutmaya çalışıyor.

Ben Çocukken
Çocukken çok ağlardım! “Şeker Portakalı” okur ağlardım! “Gülümse” dinlerken ağlardım. “Ayşecik” seyreder ağlardım. Çok ve içten gülerdim. Ama bir yandan da ha babam yağardım, anlayacağın!
Fakat yaş aldıkça, roller ve sorumluluklar çoğaldıkça gözyaşlarıyla ilişki de değişiyor galiba. Allah ağlatmasın der ya büyüklerimiz, orası öyle! Ama kastım biraz da davranışların ve tepkilerin çeşitlenmesi galiba! Mesela eskiden tek lafa, bir yan bakışa “taş yok mu” havasına giren arkadaşlarım da hafiften sakinliyor.
O Eskidendi
Eskiden gözyaşlarını oluk oluk akıttığın şeylerden bazısı sana sigara tellendiriyor. Kimisi seni iyice dellendiriyor. Öteki öyle bir off çektiriyor ki karşıdaki dağlar yıkılıyor, doruklarındaki karlar eriyip bulutlara karışıyor. Bazen dere tepe düz götürüyor insanı eskiden çaresizlikten ağlatan meseleler. Gün oluyor bir şişe açtırıyor, bir tütsü yaktırıyor. İhtimal arkadaşını, hatta anneni aratıyor…
Ama düşünüyorum da insanın ayağına takılan, onu düşüren, bazen tam kalkarken yeniden yere yıkan tüm o dertleriyle yüzleşirken… Duyguların bin türlüsüyle çalkalanırken, çözüm arayışları çeşitlense de gözyaşlarının yerini hiçbir şey dolduramıyor. Özellikle de düğünlerde, doğumlarda ve ölümlerde…
Gözyaşları, şifalı yer altı suları gibi atıyor kendini dışarıya, bir boşluk yakaladığı anda. Onun yerini ne öfke lavları, ne delişmen rüzgarlar, ne değişim depremleri ne de bir başınalığı karın ve küskün sessizliği alamıyor!
Keşke duygularımı anlık olarak yaşayabilsem. Komik şeylere kahkaha atamadığım gibi üzüldüğüm şeyleri de hemen belli edemiyorum.
Samimi yorum için çok teşekkürler 🙂
Genelde ben tam tersi olmuşumdur ki bu da her zaman iyi bir özellik değil! Sizinki belki doğuştan gelen mizaçla ilgili, belki de bir tepki kimbilir.
Acaba çocukken de böyle miydi duygularınızla ilişki? Yoksa zamanla mı buna evrildi?
İyilikle,
Kendimi bildim bileli öyleyim.
Demek ki yapı meselesi. Bazılarının kolay ve sık ağlaması gibi.
insan çocuk yaşta ağladığında yanında bir destek, bir “oy oy kıyamam”, en olmadı bir çikolata falan bulabiliyordu. şimdi ağladığında sana destek olduğunu sandığın insanlar sadece seni nereden vurabileceklerini görüyorlar acını anlamak yerine. bu durumu kabullenince de gözünden akacak olan yaşı ter damlasına çeviriyor uğraşların.
ille de ağlayacaksanız umarım mutluluktan ağlarsınız efenim.
sevgiler.
Ne harikulade bir yorum ve dilek 🙂
Doğru, çocuklukta birileri “öpünce geçiyordu.” Büyüdükçe yüreği avutmak da başa düşüyor!
Evet, evet, sadece mutluluktan ağlamak olsun payımıza düşen, hepimizin!
Sevgiler, iyilikler,
Ağlamak daha doğrusu ağlayabilmek güzel. Aglayamayanlarin yüreğinde neler hissettiklerini hep merak eder dururum ben de.Bazen çok çabuk yaşarır gözlerim, bazen de kirpiklerim izin vermez akmasına gözyaşlarımın..
Ağlamak insani bir duygu. Ağlamamak da ya da ağlayamamak da öyle…
Kafamın karışıklığından dolayı blog adresimi yanlış yazmışım:(
Şimdi sorun yok gibi 🙂
Yaziyi okuyunca soyle doya doya aglayasim geldi, eski gunleri yad ederek. Insan ozler mi niye akittigini hatirlamadigi gozyaslarini bilmem belki de ustunu kapatip icine akittiklarini. Ama arada gercekten de aglamak terapi gelebiliyor insana. Cabuk toparlayip rutin rolunu takindigin takdirde tabii.
Ah cancağızım, güzeller güzeli, iyi kalpli dostum. Ağlamak için mutluluktan gayri sebebin olmasın hiç.
Özlemle kucaklarım.
Ağlayabilmek… Eskisi gibi şimdi… Sarılıp bir dosta özlemle… Bazen… sadece o anı beklemiş gibi..
Ne güzel kelimeler, ne güzel hisler…
Yüreğine sağlık eski dostum, eskimeyen dostum, hoş gelmişsin.
Gözyaşlarımızı kuruttuk
Evet, sevgili yazar ben de inanırım gözyaşlarının gücüne. Yüreğimiz üzüntüyle dolduğunda çağırırız onu, bir yerimiz acıyıp sızladığında. Sevdiklerimizle kavuşup ayrılmalarda incecik süzülüp iner yanaklarmıza. Rahatlatır bizi bir ana kucağı gibi. Neyse fazla uzatmadan yazdıklarına katıldığımı bildirirken senin de belirttiğin gibi artık ağlamıyoruz, ya da ağlayamıyoruz. Çünkü son yıllarda yaşananlar, ortalığı kasıp kavuran salgın hastalıllara, savaşlara olan öfkemiz ne yazık ki kuruttu gözyaşımızı. Keşke gözyaşı dökecek olaylar, öfkeyi besleyenlerden fazla olsa.
Beynine ellerine sağlık, yine saldın beni ince düşüncelere.
Kavuşmalardaki sımsıkı kucaklaşmalar ayrılıklarda incecik süzülen yaşlardan kat be kat çok olsun. Bu dilek de özellikle sevdikleri uzaklarda olan herkes için buracıkta dursun! Çünkü bugün günlerden hüzün…