Dişini tırnağına takarsın, olmazı olur yaparsın, elinden gelenin de fazlasını yapmak için uğraşırsın… Ancak “Kimseyi kurtaramazsın, kendin hariç!” Hoş, kendini bile bazen kurtarabilirsin. Hatta gün gelir, kendini dahi ancak bir yere kadar kurtarabilirsin. Sonrası gelmez, arabanın ondan bir santim ileriye gidesi yoktur, gitmez. Yol olmayan yerde kükreyerek giden motor, an olur sinsi bir çukura dalar. […]
erenlerle ergenler
Var valla, ergen kafası diye bir şey var. En büyük derdi, işgalci sivilceler olan ergenlere has bir şey de değil bu maalesef! Çok daha beteri, yaşı büyümüş de başı ergen kalmış olanlar! Hele de bazı erkekler, güce tapanlar, kendini hep haklı, her şeye ve herkese hakkı var sananlar. Tamam, büyümek zor iş, kabul! İnsan büyüdükçe […]
yine mi limon
Bir cümleye “zaten” diye başladın mı, ondan hayır gelmiyor genellikle. “Zaten davranışlarınla beni ne kadar çok sevdiğini her gün gösteriyorsun, bir tanem. Bir de hediye almana ne gerek var, bir güzel sözün yeter” cümlesindeki “zaten” değil tabii, bu söylediğim. Hoşnutsuz zihnin “zaten”lerinden söz ediyorum. Pasif agresif, kendi kendine homurdanan ya da açıkça şikâyet eden “zaten”lerden: […]
zuzaylı dede
Bu aralar bilinçaltım bana karşı olumlu hisler besliyor olmalı ki dün gece bana evlere şenlik bir rüya hediye etti. Rüyamın kahramanları 1980lerdeki uzay filmlerinden gözümün ısırdığı tiplemelerin arasından seçilmiş gibi. Diğer bir deyişle, uzuvlarını zar zor oynatan, katır kutur yürüyen, metalik seslerle konuşan robotlar bunlar. Ama rüya bu ya onlar aslında insanmışlar ya da insanlar […]
soğan terapisi
İnsan kendisiyle zaman geçirdikçe, elindekilerle geçinmeyi öğreniyor galiba. Kendine alışıyorsun, çevrene ve yaşadığın devre alıştığın gibi. Zayıflıklarını, yapıp edebileceklerinin sınırlarını, güçlü yanlarını tanıyorsun. O şarkının ilk notaları çalmaya başladı mı mesela, nerede olursan ol, elin kendiliğinden uzanıyor kâğıt mendil için çantayı yoklamaya. Araba virajları fazla mı kıvrak dönmeye başladı, hop mucizevi bir şekilde “aman tutma […]
bir kutu hayat
Düşündüm de… Hayat sanki kutudan çıkan parçalarla mobilya yapma sanatı gibi bazen. Ünlü İkea ürünleri ve benzerleri gibi. Tek fark, adım adım birleştirme rehberinin kayıp, birleştirmek için gereken parçaların çoğununsa eksik olması… Şöyle ki elinde bir kutu var. “Ne bu?” diye açıp bakıyorsun çünkü onu sen almadın, sana açılmadan verildi “al kullan” diye. Diyelim ki […]
uzun yol seyahati
Uzunca bir zamandır, kıtalararası yolculuk yapan kuşlar misali, durakları hep kısa süreli ve geçici olan bir aile var tanıdığım. Hani olur ya bazen, bir türlü içine sinmez an: Doğru yerde olduğunu hissedemezsin. Açarsın camı, havayı derin derin içine çekersin, ciğerlerinin temizlendiğini fark edemezsin. Hava sıcak da olsa soğuk da bir türlü uymaz sana, giydiğin hırkaya […]
bir rüya gördüm sanki
Dün gece değişik bir rüya gördüm. Rüya bu ya, meğer bizim dünya dediğimiz yer, içinde milyonlarca salon olan bir sinemaymış. Ve tabii hayat dediğimiz de başka başka senaryoları olan filmler, o filmlerin belkemiği olan senaryolarmış. Merak edip dolaşmaya başladım yavaştan. Salonlar nasıl kalabalık, nasıl. Torun torba bir kakofoni var bazı salonda. Pikniğe gelmişler gibi, bir […]
şampiyon sensin
Kendi akıllarına bayılan kafasızlarla aklından şüphe etmeden nefes alamayan kararsızlar çift kale maç yapsa sonucu ne olurdu dersin? Hangi takımın taraftarı “bu da mı gol değil?” bağırışlarıyla stadı inletirdi? Şarkı söylerken nasıl göründüğüyle çıkardığı sesten daha çok ilgilenen müzik meraklılarıyla her gün en az iki saatini sesini geliştirmeye ayıran daimî müzik öğrencileri yarışsa? Hangisinin tınısı […]
patlarım bak!
Bugünlerde kendimi patlamaya hazır cin mısır gibi hissediyorum! Sanki içimi bir ton mısırla doldurmuşlar. Yetmemiş, dünyayı da mikrodalga fırın yapmışlar. Hadi bakalım, kolaysa ayıkla şimdi pirincin taşını ya da benim durumumda mısırın patlamışını patlamamışını! Herhangi biri kendi duygularına, diyelim hırsına, garezine, dışa yansıttığı öznefretine yenilip konuşmaya ya da davranmaya başladı mı benim mısırlar da ardı […]