Biz samuray kılıçlarını, palaları, kamaları filmlerde görürdük eskiden. Şimdi giderek normalleşip günlük hayatın parçası oluyorlar. Neredeyse çorap ya da ne bileyim tıraş bıçağı, cezve gibi sıradan eşyalar olacaklar bu gidişle… Ne acı ki… Artık “yolda yürürken arkadan bana da ölene kadar bıçak saplarlar mı?” korkusuyla çıkıyoruz sokağa. “Boğazımı boydan boya keserler mi kamayla aniden yaklaşıp […]
AyKadın
Başımda üç beş tane beyaz saç var. Bazıları “Hocam biz buraya ne ara geldik?” diye soran gözlerle kaçamak bakışlar atıyor birbirine! Daha hiç konuşmadılar! Biri, ki sanırım onda güya çaktırmadığı bir yükseklik korkusu var, ayaklanıp kafanın ucundan etrafa bakmaya niyetlendi. Yukarıdan çevresine bakınıp nerede olduğunu kestirecek ya uyanık! Bir iki kalktı, dolandı, esniyor gibi yaptı. […]
haftasonu beş gün olsun
Hayatımızdan memnun muyuz? Nasıl anlarız? Gün bittiyse ama o günü hiç yaşamamışız, dahası o günden hiç tat almamışız gibi hissediyorsak… Ne kadar yorgun hatta tükenmiş de olsak bir gün daha yaşamadan yaşlanmayı hazmedip uykuya dalamıyorsak bir türlü… Ya da kalktığımız andan itibaren içeride gizlice tekrarlanan bir “akşam olsa da yatsak” mottosuyla, ancak bir robot canlılığıyla […]
uyusun da…
Uykunun kolları ne zaman sonuna kadar açılır? Beden yorulduğunda… Zihin daraldığında… En çok da “bugünlük bu kadar” demek olan, geç gölgeler uzadığında… Ve ne zaman teslimiyetle bırakırız kendimizi uykunun kollarına? Güvende olduğumuza inandığımız anlarda… Ya da tükendiğimiz için başka çaremiz kalmadığı zamanlarda… Filmlerde, hikayelerde sıkça karşımıza çıkar yolculuklar… Kahramanımız ve arkadaşları yola çıkarlar, dere tepe […]
inadına pıt!
İhtimal ki “arpası fazla gelmek” ifadesi, bu lafın anlamını bilmeyenleri bir anlığına duraksatıyor! “Nasıl yani?” diye düşündürtüyor: “Çok bira içen biri mi yani? Alkolik ya da sarhoş gezen mi?” veya “Bira göbeği olan bir kişi mi?” Süre doldu ve yanıt “e) hiçbiri”! Şimdi de gelelim “yeme de yanında yat” bir besinimiz olan arpanın faydalarına: Çocukluğumda pek […]
“Kimseye etmem şikayet”
Uzun uzun öttürülen bir tren düdüğünü bu kadar hüzünlü yapan şey nedir? Hele geceyi yarıyorsa o ses, hiç kağıt görmemiş bir kumaş makası ipeğe dalar gibi? Neden “en efkarlı sigarayı tüttürmenin vaktidir şimdi” dedirtir insana. Hem tekinsiz ve tehlikeli, hem de gürültücü ve kederli… Nedense hep içimi üşüten seslerdendir tren düdüğü… Keza vapur düdüğü de […]
hayal ediyorum, öyleyse varım!
Bence hayal gücü, insanın süper güçlerinden biri. Hatta belki de en süperi! Hani insanüstü güçlerle donatılmış kurgu kahramanlar var ya, filmlerde ve çizgi romanlarda karşımıza çıkan… İyi beslenen bir hayal gücü seni beni de onlar gibi eşsiz yapıyor işte. Üstelik eşsiz olmakla da kalmıyoruz… Bir hatırlasak, gücümüz aslında ne çok şeye yetiyor: Nerede olursak olalım, […]
unutulmayanlar
Nasıl gencim o zamanlar… Hatta ne genci, bildiğin çocuğum. Deliler gibi aşık olduğumu sanıyorum… Aşık olmak ne demek bildiğimi sanıyorum… Aşık olmanın yaşamdaki en önemli duygu ve durum olduğunu sanıyorum. Hatta sanmıyorum, daha reşit bile değilim ya, hayata dair her şeyi avucumun içi gibi biliyorum (bildiğimi sanıyorum). Artık fotoğrafı nereden buluyorum, bu karara nasıl varıyorum […]
“beni toz şeker ettin hayat!”
Nereden aklıma geldi, bilmiyorum. Adeta bir anda zihnimde belirdi. Geçmiş zaman, pek fazla detay hatırlayamıyorum. Yanılmıyorsam, sevgili Ayça Şen’in kitabında geçen bir hikayeydi: Ve korkarım gerçek bir hayat hikayesiydi. Kahramanın evladı bilmediğimiz bir nedenden dolayı intihar ediyor. Babası oğluna tek bir cümle ediyor: “Bir çocuğa sahip çıkamadın!” Zaten yıkılmış haldeki kahramanımız, babasının bu cümlesiyle iyice […]
fareler ve kaptanlar!
Pek beylik laftır. Victor Hugo’nun sözü de denir: “Kimse senin dalgalarla nasıl boğuştuğuna bakmaz. Gemiyi limana getirip getirmediğine bakar” derler. Ve hiçbir dersi kaçırmadığı için her şeyi çok iyi bilenler de bilgiç bilgiç kafa sallayarak bu manalı önermeyi tasdik ederler. Ama bir dakika… Nasıl yani? Diyelim ki ılıık bir İstanbul sabahı, saat öğlene doğru süzüm […]