canavar

Can dostumun filizi, manevi yeğenim, bidicikken canavara “cavanar” derdi: Yatağın altına saklanan, perdenin arkasından gözetleyen, gardırobun içinde pusulanan, özellikle de gecenin karanlık sessizliğinde sinsice bekleyen cavanar!

Düşündüm de canavar, çocukluğumuzun kabusuydu. Sonra büyüdük hepimiz. “Hakikatle” yüzleştik. Birer yetişkin olduk. Ve tam da bu nedenle, çoğumuz mutsuz olduk!

Çünkü zaman, içimizdeki saf masumiyeti ve korkmadan hayal edebilme cesaretini çalmadı sadece…

Yüreğimizdeki ezgileri ve öyküleri susturdu, her an şevkle bekleyen dansı durdurdu. Daha doğrusu onları tamamen öldüremedi de masaldaki gibi yüzyıllığına uyuttu.

Malum, insan ömrü bir asırdan kısa… Ve doğuştan gelen o sihirli güçlerimize yeniden merhaba diyemeden geçiyor ömrümüz. Bazen geç kalsak da onu yakalıyoruz ve yitirilmiş yıllara yanıyoruz ama genellikle o bağı bir daha hiç kuramadan ölüyoruz.

Neden mi? Çünkü denileni yapan uslu çocuklar oluyoruz. “Ağır ol da molla desinler” misali oturaklı hale gelmeyi “başarıyoruz”. Kendi içimizden gelene sırtımızı dönüyoruz. Ağırlaşıyoruz, belki bu yüzden küsen kalplerimizi de ağrıtıyoruz. Cavanarlar çocuklukta kalmıyor çünkü! Onlar da bizimle birlikte büyüyor, sadece şekilleri ve isimleri değişiyor!

Kim bunlar?

Ara yollardan büyük çevre yollarına; arka sokaklardan hıncahınç caddelere yaklaştıkça daha çok rastlıyoruz onlara! Aynı zamanda düşüncelerimizdeler: Kendimize söylediğimiz kötü sözlerde, kendimizden kuşkuya düştüğümüz her şeyde, kendimizde beğenmediğimiz neredeyse her özelliğimizde var cavanarlar!

Dahası halen, her yere ve her saniyeye yayılıyorlar. Caddede yürürken memene yediğin dirsekte! Kendini ona zincirlesen de kökünden sökülen zeytinde! Saçını boyamaya “cüret” etmiş bir gay isen iğne gibi yağan pis bakışlarda, hatta kuytuda sıkıştırıldığın anlarda. Çocuksan “göster pipini” dendiğinde misafirlikte ya da salonda. Veya uluorta “topla eteğini, orospu gibi oturma” azarını yediğinde daha orospu ne demek onu bile anlayamadığın yaşlarda… Cavanarlar etrafında!

Dahası nefes almaya hatta dinlenmeye, uyumaya vakit bulamayacak kadar çalışmana rağmen kuşken maaşın… Çocuklarını depreme dayanıksız olduğunu bilsen de başkasına paran yetmediğinden razı olduğun bir evde büyütüyorsan… Ve bu yüzden hilafsız her gece tek gözün açık uyuyorsan. Yüreğin ağzında bir hayat yaşıyorsan yani kelimelerin, sesin hep gırtlağında kilitli…

Ve hatta muzun lüks olmadığı bir evde yaşayacak kadar şanslıysan, buna rağmen yaşamında bir şeylerin eksik olduğunu biliyorsan… Yanlış olanı anlayıp anlatmaya, uzağındakine el uzatmaya çalışıyorsan yine de hep yalnız kalıyorsan. Bil ki cavanarlar orada!

Evet, cavanarlar kuşatmada! Ama neyse ki ve iyi ki ozanlar da var. Cavanarları anlatan, cavanarlar gelip gitse de sözleri hep kalan ve bir başımıza olmadığımızı hatırlatan ozanlar!

Özetle canım kardeşim: Cavanarlar var ama ozanlar oldukça umut da var!

Bir süre önce can dostum, “yazsana” dedi yine; “yine yazsana!” Her şey öyle başladı zaten...
Yazı oluşturuldu 257

canavar” üzerine 2 görüş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Aramak istediğinizi üstte yazmaya başlayın ve aramak için enter tuşuna basın. İptal için ESC tuşuna basın.

Üste dön