kaç paralık insan

Bir insanı değerli yapan şey nedir? Ne iş yaptığı mı? Kaç çeşit yemeği parmaklarını yedirecek kadar iyi yaptığı mı? Kaç okul bitirdiği mi? Her sabah kaç kişiye günaydın dediği mi? Ne kadar kazandığı mı? Kaç çocuğu sevindirdiği mi? Şarkı söylerken içini titretmesi mi? Ne zaman insan olur insan? Birini mutlu edince mi? Kendini mutlu edince […]

anne babalar da insandır

Çocukların boy hizasından bakıldığında anne babaların insan olarak göründüğüne pek aklım kesmiyor. Kediler insanları insan olarak değil de büyük kediler olarak algılıyormuş ya. Bence çocuklar da anne babalarını büyümüş ve çokbilmiş çocuklar olarak görüyor olabilirler pekâlâ. Bu doğru olmaya da bilir tabii; benimki kendi halinde, tek kişilik beyin fırtınası çalışmaları! Öte yandan, çocukların yaşlarına, cinsiyetlerine […]

pırpır yürek, zen ve kurbağa

Kalbim pek pırpır bu ara. Ama iyi, keyifli, neşeli bir pırpır hali değil bu. Hani bisikletin tekerine, renkli, parlak, pek sert olmayan bir şey takarsın da döndükçe pırlar ya, benimki öyle değil. Rüzgârın bol tomurcuklu bahar saksısında yaşayan rüzgârgülüne geçerken şöyle bir takılması gibi de değil. Hele sıcak, yumuşak, pof pof tüylü bir kediciğin insanının […]

ihtiyaçlar piramidi derken?

Ah Maslow, vah Maslow! Gözümüzü açarak iyice ömrümüzü yedin Maslow! Hayır, zaten durumu birebir yaşıyoruz elimiz mahkûm, günün her saati, saatin her saniyesi! Bari piramitteki yerimizin adını bilmeden yaşasaydık, değil mi? Şaka bir yana, tevekkeli değil, sosyal bilim okuyan herkes sosyal bilimci olamıyor! Teslim etmek gerek. Gerçekten anlamış insanın içindeki toplumu ve toplumun içindeki insanı: […]

bekleme bizi korona

Rivayet o ki eskiden cami duvarına işeyen köpekler öldürülürmüş. “Eceli gelen köpek cami duvarına işer” tabiri de oradan gelmiş. Dilerim yanlış bilgidir: Köpekler evrilmiş ruhlar olup başkasının kutsalına saygı duyduğundan oraya işemeyi akıllarına bile getirmemişlerdir. Ve hiç kimse Allah’ın cami duvarını koruma zannıyla Allah’ın özene bezene yarattığı bir cana kıymayı yüreğine sığdıramamıştır. Ama bir şekilde […]

vaatler dün, gerçekler bugün

Yepyeni bir defterin ilk sayfasıyla kıyasıya bakışmak, ona ne yazacağına karar vermeye çalışarak… Ya da genç yaşında, önünde upuzun bir ömür olacağı inancıyla bakmak hayata… Her şey mümkün, hepsi hakkın ve sadece birkaç adım ötendeymiş gibi görünürken… Çok eskiden seyrettiğim, adını bırak, konusunu bile artık hatırıma getiremediğim filmden unutamadığım replik: “Ah gençlik. Vaat eder, vaat […]

içim başarı, dışım para mı benim?

Gençliğime söyleyebilecek tek bir sözüm olsaydı, bu ömürlük tavsiye ne olurdu? Ona derdim ki: Hayat seni alacak, zaten orada doğmamışsan, muhtemelen bir şehirde bırakacak. O şehirde rekabet olacak, asfalt olacak, trafik ışıkları ve kalabalıklar olacak. Üstüne metro istasyonları, inatçı fareler, doyurmayan yemekler ve uçan böcekler, çalışmaktansa çalmak isteyenler ve uğraşmaktansa kaytarmak isteyenler olacak. Bir de […]

basireti bağlanmak derken

Basireti bağlanmak bayağı ilginç bir kavram değil mi? Mesela ben merak ediyorum başka dillerde basireti bağlanmak diye bir deyim var mı? Yoksa şu basiret denen şey onlarda bağlanmıyor da o yüzden de böyle bir ifade bulunmuyor mu? Kulağa komik geliyor: “Aradığınız deyime şu anda ulaşılamıyor. Çünkü bu millette böyle bir illet bulunmuyor!” İngilizcede şöyle bir […]

sus!pus

Söyleseler inanmazdım ama kesin bilgi: İnsan konuşmadıkça konuşmayı unutuyormuş. Daha yavaş ve zorlanarak ifade edebiliyormuş kendisini. Kelimeler kaçıp saklanıyormuş dilinin ucundan.  Odanın kıyısına köşesine gizleniyor, perdenin arkasına üşüşüyormuş kavramlar. Salona, yan komşuya, giderek daha uzağa gidiyorlarmış. O zaman da insan adeta düşünmeyi unutuyormuş.  Korkarım “yalnız insan” deniyor bu türe.  İçinden geldiği gibi konuşmayan, aklının yettiğince […]

Aramak istediğinizi üstte yazmaya başlayın ve aramak için enter tuşuna basın. İptal için ESC tuşuna basın.

Üste dön