Dün gibi aklımda: On yaşlarındayım, okulda, dersteyiz. Öğretmen durup dururken “Hayat silgi kullanmadan resim yapma sanatıdır” deyiverdi. Nasıl yani, bu ciddi bir laf, böyle şapadanak söylenecek şey mi? Donup kaldığımı hatırlıyorum oturduğum yerde! Kafamda deli sorular, çözüm arayışları daha doğrusu çırpınışları… Anladığım kadarıyla yaşıyoruz, yaşarken resim yapıyoruz, bir şeyi yanlış yaparsak yani kötü çizersek onu […]
yaslan arkana
Varsay ki hafta bitmiş ama seni de bitirmiş. İş güçle cebelleşmekten günler nasıl aktı bilemeden, zamana karşı savaştan sonra zafer anlamına gelen cuma günü mesai bitimini bulmuşsun nihayet. Bütün vücudu saatlerdir koşmaktan sızım sızım sızlayan bir koşucunun bitiş çizgisindeki hali gibi yorgun ama gururlusun. Kısa da olsa bir şey izleyeyim, bir bölüm komedi dizisi mesela […]
taş bebek
Müze gibi evler, uçak gibi arabalar… Ve hatta biblo gibi bebekler, taş bebek gibi insanlar… Örnekler neredeyse sonsuz ve çoğu ulaşılması hedeflenenleri simgeliyor. Dahası “ideal”i betimliyor. Yani sadece “zenginliğin” ve “başarının” değil aynı zamanda arzulanması şart olan “kusursuz güzelliğin” tanımı bunlar. “Yolun bu” diyor adeta, “işte bu istikamette uzun adım git şimdi” diyor! Oysa düşünüyorum […]
bir lokma bir hırka
Malum, zihin dolu, vücut yorgun olunca en ufacık karar ya da plan değişikliği bile hak ettiğinden çok enerji gerektirebiliyor bazen. Duygusal yükler birer elektrik kaçağı gibi ruhun yaşam enerjisini emebiliyor…
canavar
Can dostumun filizi, manevi yeğenim, bidicikken canavara “cavanar” derdi: Yatağın altına saklanan, perdenin arkasından gözetleyen, gardırobun içinde pusulanan, özellikle de gecenin karanlık sessizliğinde sinsice bekleyen cavanar! Düşündüm de canavar, çocukluğumuzun kabusuydu. Sonra büyüdük hepimiz. “Hakikatle” yüzleştik. Birer yetişkin olduk. Ve tam da bu nedenle, çoğumuz mutsuz olduk! Çünkü zaman, içimizdeki saf masumiyeti ve korkmadan hayal […]
özgürlük kokusu
Meselenin daha da derinine inince zihnimin içinde, her ne kadar kokuların hiyerarşisine inanmasam da sevdiğim her yerin kokusunda ortak bir yan olduğunu seziyorum. Adını koymak zor ama sanırım bu özgürlük, özgürlüğün kokusu… Var mı o koku yok mu? Bence en önemlisi bu!
büyük konuşmak
Belki de bir gün kendiliğinden temiz yağmurlar yağar… Yanan denizin yerini kirlenmemişi alır, küller uçar yeri göğü mavi ışıltı kaplar. Belki gemimin yelkenleri kendiliğinden dolar. “Belki de dönerim!” Evet, unutmamam lazım! Dünya döndükçe, anda her zaman birçok ihtimal var!
sahne senin
Konser başlamadan önce havayı kaplayan akort seslerini dinlediğimi hayal ediyorum, gözlerim kapalı. Obuadan el alarak tek tek ve hep birlikte “ben de buradayım” diyen yaylılar, nefesliler, vurmalılar… Tiz ve pes seslerin heyecan verici nota karnavalı… Birbirinden ses alarak sesini çıkarmanın ve varlığını duyurmanın tadını hatırlayan enstrümanlar… Ve tabii onları hünerle konuşturan eller, kulaklar, ciğerler… Çocukluğumun […]
nen var kuzum?
Bazen hafiften rahatsızlanır insan hani. Öyle çok kötü değil de kırık, yorgun ya da uykuluymuş gibi bir his. Aslında azıcık ittirse kendini, işe ya da okula gidebilecek, önünde bekleyen gün içinde normalde yapmayı planladığı şeyleri yapabilecek… Ama şöyle bir dinliyor ruhunu ve vücudunu, sonra da evde kalarak o günü kendine armağan etmeye karar veriyor! O […]
sevgi günü
Bugün yılın 14 Şubat Sevgililer Günü kutlamalarına denk gelen günü. Bu da demektir ki bir yanda kırmızı güller, çikolata dolu kutular, pembe kırmızı kalpler ve hatta belki pırlantalar…. Bir yanda da geleneksel “Sevgi, aşk senede bir gün mü anımsanır?” “Kapitalizmin bir diğer oyunu mu yoksa bu?” “Sevgilisi olmayanların suçu ne?” tartışmalarıyla sarılacak etrafımız bugün… Bana […]