bekleme bizi korona

Rivayet o ki eskiden cami duvarına işeyen köpekler öldürülürmüş. “Eceli gelen köpek cami duvarına işer” tabiri de oradan gelmiş. Dilerim yanlış bilgidir: Köpekler evrilmiş ruhlar olup başkasının kutsalına saygı duyduğundan oraya işemeyi akıllarına bile getirmemişlerdir. Ve hiç kimse Allah’ın cami duvarını koruma zannıyla Allah’ın özene bezene yarattığı bir cana kıymayı yüreğine sığdıramamıştır.

Ama bir şekilde böyle bir ifade oluşmuş, hikâyenin esas bağlamından kurtulmuş, bayağı da tutulmuş. Bu aralar sık sık duyuyorum mesela yönetimlerle ilgili “Bunlar da artık cami duvarına işiyor” eleştirisini. “Sabah şerifleriniz hayırlı olsun, efendim. Nasıl, iyi uyudunuz inşallah?”

Üstelik cami, kilise, havra, Budist tapınağı, şaman çadırı, deist, ateist ortamları, artır artırabildiğin kadar artık, hak getire! Hatta hastane, çocuk bakımevi, yaşlı bakımevi, ilkokul, üniversite, ev, araba… Ne bulurlarsa üstüne işiyor egemenler! Yanlış duymadınız, işeyenlerin kuyruğu yok! Ve bu, bütün dünyada böyle!

Siyaset analizcilerinin derin ve zarif ifadesiyle bunlar “güçlü kişilikli” erkek liderler, hiçbiri 12 yaşında ergen değil dikkatinizi çekerim ve ateşle oynamaya pek bir bayılıyorlar: Ağızlardan kelimeler değil lav çıkıyor adeta, hortumlar her daim elde, arkadan ver gazı, ver tempoyu, çalsın sazlar oynasın kızlar, hadeee!”

Çoktandır duvarların rengi bile değişti ama tık yok! Zaten niye olsun ki? Nasıl olsun? Küresel bir tımarhane bu artık bildiğin, köy kasaba değil! Hak getire. Normal mi kaldı ki ona göre hizalansın millet? Irkçılar, cinsiyetçiler, dinciler, türcüler vb. 

“Seninki tu kaka” diye yüzlerini nefretle buruşturarak başkalarının hayatını, kendilerini ifade etmenin tek aracı olan dillerini, kutsal bildikleri Tanrılarını, kendi seçmedikleri ve değiştiremeyecekleri ten renklerini, bacak aralarındaki mahremlerini ve ne bulurlarsa artık onu beğenmeyenlerin devri bu! Ne yazık ki!

Sanki birileri sormuş onlara. Onlardan el pençe onay istemiş, takdir beklemiş. Sanki herhangi birinin başka herhangi birinin hayatı üzerinde söz söyleme, herhangi bir tasarrufta bulunma hakkı varmış! Şuursuz, hadsiz ve vicdansızlar! Var mı artıran?

Biz neredeymişiz acaba çiçek çocukları boynuna renkli boncuklar takıp el ele sevgi şarkıları söylerken? “Toprağı birlikte işliyoruz, evlatları elbirliğiyle büyütüyoruz, kop gel” diye bir haber eder insan değil mi? Yok, olur mu? Onun yerine biz bütün kısa çöpleri çekmişiz, bu ciciş devre gelmişiz! 

Bir de güya teknoloji, bilim, tıp vb almış başını gitmişti. Evleri robotlar temizleyecekti. Pozitivizmin açtığı yolda giden ağabeylerimiz ablalarımız Mars’a felan uzanıp bize yeni dünyalar kuracaktı. Arabalar uçarak bizi istediğimiz yere götürecekti 2000’lerde. Hani biz de kanepede yumuşak, penguen resimli eşofman altlarımızla yayılıp karamelli patlamış mısır yerken ardı ardına detektif dizileri patlatacaktık. Ne oldu o konu? Nerede bizde o şans oldu!

Şimdi bir de üstüne korona! Kaymaklı ekmek kadayıfı! Ağır iş yani! Yapması ayrı hazmetmesi ayrı zor iş! Korona geldi, peki niye geldiği gibi gitmiyor? Hani nerede binlerce yıllık insanlık birikimi, bilgisi, bilinci? 

“Virüs yok ki, gözümle görmeden inanmam”cı mı istersin? “Küveti çamaşır suyuyla doldur,  gir içine. Hem vücudun hem ruhun arınsın”cı mı ararsın? Tuvalet kâğıdından mayaya, tekerlek lastiğinden İngiliz anahtarına, eli değdiği her şeyi, lazım olsun olmasın, kendisinden başka kimsecikleri düşünmeden üçer beşer alışveriş sepetine tıkana mı bakmıştın? Maske takmadığı gibi, “takma kafana tokadan başka” diye diye dolaşıp milletin yüzüne öksüren mi lazım? Hepsi ve dahası! Topunun tuzu kuru!

Ya acı içinde, çoğu bir başına ölen yüz binlerce insan, onların yakınları, sevenleri, sevdalıları. Öte yandan dünyası tepe taklak olanlar: İşini, dolayısıyla evini barkını, aşını kaybedenler? Okula gidemeyen, ikiyle üçü toplayamayan çocuklar? Ya bunları hiç umursamayanlar ve bu makûs talihi değiştirebilecek kudreti ellerinde tutarken ellerini bile kaldırmayanlar! 

İnsanlık harika bir sınav veriyor da bilim insanları ve milyarların canından mesul olanlar müthiş bir iş mi çıkarıyor? Sence? Desene: Yandı gülüm keten helva!

Neyse ki reenkarnasyona inanıyorum da bazı günler “neyse artık, başka bahara; olmadı, bir sonraki hayata!” diye kendimi avutabiliyorum. Şiddetle tavsiye ederim.

Ya da son bir çare olarak hep birlikte bir adaya girebiliriz biz de, milletin danaya girmesi gibi. Hatta hazır yapılmışı da var, yenisini almaya da gerek yok. Bak, boş, müsait! Hep birlikte pılımızı pırtımızı geceden toplayıp sabahtan yola çıkarak Pitcairn adasında buluşabiliriz. 

Ne dersiniz?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Aramak istediğinizi üstte yazmaya başlayın ve aramak için enter tuşuna basın. İptal için ESC tuşuna basın.

Üste dön
%d blogcu bunu beğendi: