Üvey annen tam bir iyilik perisi mi? Yoksa biraz, nasıl desek, cadı gibi mi? Aşağıdaki soruları kolayca yanıtla, “koyun ak mı kara mı” durumu hemen anla!
1- Sana bakınca gözlerinin içi neden parlar?
A) Sevgiden
B) Öfkeden
2- Sana “canım” derken aslında ne demek istiyor?
A) “Canımsın”
B) “Canın çıksın”
3- Seni görür görmez yüz ifadesi ve sesi değişiyor, neden?
A) Nihayet sana kavuştuğu için sevinçten
B) Açıkça “off ya, yine mi sen” diyemediğinden
4- Çocukluğunu, üçünüzün birlikte yaşadığı evi düşünürken en çok neyi özlüyorsun?
A) Üçümüzün mutlu anılarını
B) Hiç baş başa kalamadığımız babamı
Eveet, sorularımız bitti. Şimdi yanıtlarımızı dikkatle gözden geçirip A ve B şıklarının toplam kaçar kez işaretlendiğini bir kenara yazıyoruz. Ve hangi şık daha çok işaretlendiyse ona uygun değerlendirmeyi okuyoruz. Böylece hep merak ettiğimiz gerçeğe en nihayetinde ulaşıyoruz!
A şıkları çoğunluktaysa:
Çok şanslısın, baban da öyle. Nokta.

Değerlendirmemize göre bu kadın tam bir iyilik perisi! İyi mi iyi, tatlı mı tatlı! Yani seni sütlü böreklere, kurabiyelere, güzel hediyelere ve hatta izin verirsen öpücüklere boğacak bir tip. Bu artık türü gittikçe yok olmaya yüz tutan bir tür. Bu familyadakiler “özüiyigiller” diye de anılır. Korunma altına alınmaları şart!
Bu arada sana da bir çift sözümüz var, şöyle ki: Pamuk Prenses’i falan da mı okumadın be evladım? Sen hayatında cadı görmemişsin! Hatta o kadar ki gökten kafana pat diye cadı düşse, anlar mısın ondan bile emin değilim. O kadar ki niye gerek duydun da bu testi yaptın onu bile tam anlayamadık. Ama olsun, vardır bir bildiğin. Neyse, dedik ya çok şanslısın! Verilmiş sadakan varmış. Aynen devam.
B şıkları çoğunluktaysa:
“Ölmüşüm, ağlayanım yok!” sözü adeta senin için söylenmiş. Ne desek boş artık… Olan olmuş, testi kırılmış, su ziyan olmuş. Olmasaymış iyi olurmuş ama artık olmuş. Bu işin dönüşü yok. Yoksa var mı?
Diğer bir deyişle, bu kadın tam bir cadı! Ve sen de bunun farkındasın. Ama farkında olsan ne yazar, olmasan ne! Peki, bu durumda ne yapabilirsin? Yapabilir misin yani ya da yapmak haddine mi?
İhtimal o ki ateş bacayı çoktan sarmış, orta yaş bunalımında bütün gemiler yakılmış, fonda “nikâh masasınaaaa oturdun işteee” tıngırdamaya başlamış. Gençliğin sonsuza kadar sürmeyeceğini, hayallerinin bu saatten sonra gerçekleşmeyeceğini, kilo almanın giderek kolaylaşırken vermenin adeta imkânsızlaştığını, kan değerlerinin sapıtmaya başladığını, banyo halısındaki saçların kafadakilerden fazla olduğunu anlayan insanlarla karşı karşıyasın.
Hayat artık bitti sanıyorlar. Bitmediğini kendilerine kanıtlamaya ihtiyaçları var. Bu durum, bu yaş grubunda, özellikle erkekler arasında, birçok toplumda sıkça görülen bir haldir. Bu ruh halinden muzdarip olanlar aniden Uruguay’a taşınmaya, motosiklet kullanmaya, şan dersleri almaya ya da karınlarından yağ aldırmaya karar verebilir. Verdikleri ani ve radikal kararlar iyi veya kötü, sonuçları geçici ya da kalıcı olabilir. Yani her an her şey olabilir.
“Saldık çayıra, Mevlam kayıra” sözü senin için söylenmiş adeta. Çayırda bol şans! Zehirli meyvelere dikkat etmeyi unutma! Özellikle yaşlı kadınların verdiği kırmızı elmalara!
Yazmadan edemediğim bir son not: Cadılar, orospular, üvey anneler hep kadın! Kötü büyücü, zampara, üvey baba, ilk üçünün içerdiği kötücüllüğün kenarından bile geçemiyor bana kalırsa. Bir cinsiyettekilerin gücü diğerinden daha büyük iyiliklere ya da kötülüklere yetmediğine göre… Mesele insan olmak ortak paydasından çıkarılıyor bir yerde. En temel fark bir tarafın kadın diğerinin erkek olması sanki. O yüzden not düşmek istedim: ERKEKLER DE BETER CADILAR OLABİLİR! Ve kötü üveyin erkeği de kadını aratmayacak kötülüktedir. O yüzden bu yazı anne geçen her yere baba, baba geçen her yere de anne konulup okununca da kanımca eşit değerde geçerlidir.