Kalbim pek pırpır bu ara. Ama iyi, keyifli, neşeli bir pırpır hali değil bu. Hani bisikletin tekerine, renkli, parlak, pek sert olmayan bir şey takarsın da döndükçe pırlar ya, benimki öyle değil. Rüzgârın bol tomurcuklu bahar saksısında yaşayan rüzgârgülüne geçerken şöyle bir takılması gibi de değil. Hele sıcak, yumuşak, pof pof tüylü bir kediciğin insanının […]
ihtiyaçlar piramidi derken?
Ah Maslow, vah Maslow! Gözümüzü açarak iyice ömrümüzü yedin Maslow! Hayır, zaten durumu birebir yaşıyoruz elimiz mahkûm, günün her saati, saatin her saniyesi! Bari piramitteki yerimizin adını bilmeden yaşasaydık, değil mi? Şaka bir yana, tevekkeli değil, sosyal bilim okuyan herkes sosyal bilimci olamıyor! Teslim etmek gerek. Gerçekten anlamış insanın içindeki toplumu ve toplumun içindeki insanı: […]
bekleme bizi korona
Rivayet o ki eskiden cami duvarına işeyen köpekler öldürülürmüş. “Eceli gelen köpek cami duvarına işer” tabiri de oradan gelmiş. Dilerim yanlış bilgidir: Köpekler evrilmiş ruhlar olup başkasının kutsalına saygı duyduğundan oraya işemeyi akıllarına bile getirmemişlerdir. Ve hiç kimse Allah’ın cami duvarını koruma zannıyla Allah’ın özene bezene yarattığı bir cana kıymayı yüreğine sığdıramamıştır. Ama bir şekilde […]
vaatler dün, gerçekler bugün
Yepyeni bir defterin ilk sayfasıyla kıyasıya bakışmak, ona ne yazacağına karar vermeye çalışarak… Ya da genç yaşında, önünde upuzun bir ömür olacağı inancıyla bakmak hayata… Her şey mümkün, hepsi hakkın ve sadece birkaç adım ötendeymiş gibi görünürken… Çok eskiden seyrettiğim, adını bırak, konusunu bile artık hatırıma getiremediğim filmden unutamadığım replik: “Ah gençlik. Vaat eder, vaat […]
buralar hep dutluk kalsın
“Sosyal medya çıkalı eşekler çoğaldı” diyeceğim ama ne günahı var ki o tatlı hayvancıkların? Hem maalesef sapık da bol memlekette, maazallah! “Çeşitlerimiz içeride” diyeceğim, o da değil; sapığın sapı boş durur mu, hepsi sokakta, evde, okulda, her yerde! Ayrıca bunlar öyle kendi halinde eşek falan da değil, düpedüz “cavanar!” Haklısınız, doğrusu öyle değil! Ama birçok […]
“keşke” dememek için
Karsuyu ne yapar eder, ulaşır soğuktan büzüşmüş parmaklara. Bot, ayakkabı, çizme, çoğu gerçek birer engel değildir ona kalırsa. Pişmanlık da ona benzer bence. Düşünsene, vicdana sızan pişmanlığın sınır tanımayan karsuyundan farkı ne? Ilık ve kuruyum diye seviniyordun. Şimdi ıslaksın ve üşüyorsun, üstelik evden de uzaksın! Eee daha ne olsun? Ne güzel unutmuştun onu: Kime ne […]
mucize mi ararsın, bini bir para
Bugün de güneşli bir köşe bulduğuna şükrederek, yukarıdan uzanıp onu şefkatle kucaklayan sarıya sığındı, kalp burunlu sarman kedi. Ne mutlu sana, sıcacıksın ve keyfin yerinde şimdi! Oysa bilsen, böyle dertsizce gerinebilmek, yaşamla uyum içinde yuvarlanıp gidebilmek için neler vermezdim! Hep diken üstünde oturan… Tüyleri diken diken… Postunun derdinde… Kedi değil, ben! Hâlbuki çoktan kabul edebilirdim: […]
el havlusu, ev kokusu
Her ev, ev gibi kokmuyor. Veya görünmüyor. Bazı evler çok şirin ve sıcak olsa bile insan kendini orada evde hissetmiyor. Nasıl hissetsin ki zaten orası başkasının evi! Bir başkası orayı önce hayal sonra da var etmiş. Annem ben çocukken “İnsanın kendi evi gibisi yok” derdi. Ve hatta devam ederdi: “Kendi yatağı gibisi yok” “Kendi banyosu […]
düzen (hem isim hem fiil)
Arkadaşım aradı, “hemen buluşmamız lazım” diye. Dertli, hem de ne dertli. Konuşamıyor bile. Sesi kırılmış. Onuru ve maneviyatı da… Nefesi dar. Bana iki kelime edip derdini anlatmaya kalksa durup soluklanıyor. Bir eli kalbinin üstüne konuyor; kalkıyor, tekrar konuyor. Eli ana, kalbi yavru kuş. Sanki onu yuvasında ve sakin tutmaya çalışıyor. Yüreği, yerini sevmeyen ve ama […]
siyah beyaz ve rengarenk
Bu aralar içimden hep siyah beyaz Türk filmleri seyretmek geçiyor. Türkan, dolgun dudakları titreyerek, sürmeli gözlerini süzerek aşık olduğu civana baksın: “Sevemedim kara gözlüm, seni doyunca” diye ah’lansın. Bu aşktan habersiz olan Tarık Akan, gönlü de kendi gibi güzel, cânım adam, ağız dolusu gülümsesin, gözlerimizin içine bakarak. Tonton aşçı, evde kalmış hizmetçi kızla bakışarak bu […]