Kendi gözlerimle görmesem inanmazdım ama Amerika’da ciddi bir Elf istilası yaşanıyor! Başını sallayarak onayladığını görür gibiyim. Desene, sizin evde de rafın tepesine çıkmış bir Elf var! Oradan her anını izliyor, o koca gözlerini hiç üstünden kaldırmıyor, ısrarlı bakışlarını teninde hissetmek artık seni ürkütüyor. Ama o, durumun farkında değilmişçesine durmadan gülümsüyor. Ha bire evin içinde dolaşmak istiyor. Ve hareket etmediğinde kızılca kıyamet kopuyor. Seni çok iyi anlıyorum! Geçmiş olsun!
Konuyu bilmeyecek kadar şanslı olanlar haklı olarak diyecek ki Elf’ler Noel Baba’nın yardımcıları değil miydi? Hani oyuncak yapan çıraklar? Eee Noel geliyor, onlar da gelecekler tabii, sorun ne bunda! Sen al bir ağaç, hatta plastik bul bir tane indirimde Noel geçince, seneler senesi, tepe tepe kullan. Üç beş parlak top sallandır dallarından, belki bir de kurdele yanlardan, iki üç de oyuncak al, koy dibine, hah oldu işte sana Noel, bitti gitti. Yok efendim, maalesef o kadar kolay olmuyor o işler. Demre’deki iyi niyetli, yardımsever amcadan iş nerelere geldi! Bir çelimsiz ağaçla iki makul oyuncakla sen sağ, ben selamet denilemiyor. Hele de burada, senenin sadece üç beş haftasında yılın çeyrek cirosunu yapan Amerika’da, olamıyor!
Yine de keyifli sorunlar tabii bunlar. Eve asılan ışıklar, bahçeye serpiştirilen şişme aksesuarlar, komşuya verilen kırmızı yeşil şekerli kurabiyeler, öğretmene gönderilen hediyeler derken bayram listesi uzayıp gidiyor. Sevimli sahneler de oluyor şüphesiz, başına ren geyiği boynuzu takılan köpekler ya da kırmızı burunlu minibüsler mesela.

Sonuçta birinci dünya ülkelerinde yaşayanların meseleleri genelde daha baş edilebilir oluyor. Özellikle o sistem içinde tutunmanın ve ayakta kalmanın yolunu bilenler için. Öte yandan orada yaşamanın getirdiği bazı sosyal ve kültürel konular var ki evlere şenlik!
Bunlardan biri de yılın işte tam da bu zamanları yaşanan Elf meselesi: Neymiş efendim, Noel Baba ha bire her eve girip çıkıp tüm çocukları aynı anda gözleyemiyormuş. Hani çocuklar her sene Noel Baba’ya yazıp o yılki hediye dileklerini iletiyor ya! Noel Baba’nın (ya da Santa Claus, Saint Nicholas, Saint Nick, Kris Kringle, artık ismine sen karar ver) onları yerine getirmeden önce çocukların sene boyunca uslu olduğundan emin olması gerekiyormuş.
KÜÇÜK İSPİYONCULAR
Malum, yaramaz çocuklara mektuptaki oyuncaklar yok, onlara varsa yoksa kömür bırakıyor Noel Baba! Cici çocuklarla kaka çocukları nasıl ayırsın adamcağız? Yaşını başını da aldı, baksana saçı başı hepten ağardı, küçüklerin nüfusu da arttıkça artıyor! Bakmış iş olacak gibi değil, bir çözüm bulmaya karar vermiş. Düşünmüş taşınmış ve en sonunda yardımcılarını çocukların evine yollamaya karar vermiş!
Ne harika değil mi! Böylece milyonlarca dolarlık yeni bir pazar doğmuş. Raftaki Elf yani! Patlak gözlü şirin oyuncak! Çocuklar yepyeni bir heyecan, anne babalarsa düşman kazanmış! Niye mi? Çünkü bu işin sıkı sıkıya uyulması gereken kuralları varmış: Öncelikle Elf’lerin yani küçük ispiyoncuların Şükran Günü’nden hemen sonra ortaya çıkmaları gerekiyormuş. Geçen senekini buldun buldun, bulamadın, hadi mağazaya yenisini almaya.
Elf’ler ortaya çıktıktan sonra da her gün en az bir kere, hatta dört kere diye tutturan minik insanlar duydu bu kulaklar, yer değiştirmesi gerekiyormuş. Bir ayakkabının içinde nefesini tutarken, bir yatağın altında bir kez ısırılmış elmanın yanında yatarken, kah bir tablonun üstünden aşağıyı dikizlerken, kah bir kitaplığın arkasından etrafı kolaçan ederken! Sinir Elf evin her yerinde!
Ve tabii zavallı Elf’cik çocukları bütün gün gözetledikten sonra da Noel Baba’ya “bugün öyle yaptı, bugün şöyle etti” diye hepsini yetiştirmekten bitap düşüyor. Çünkü yemiyor içmiyor, iki eli kanda olsa bile illa her gün taa kuzey kutbuna kadar gidip Noel Baba’ya o raporu veriyor. Ona bir yuva veren masum çocuğu fitneliyor. O yüzden de bunları evin içinde oradan oraya taşımak anne babaya düşüyor. Diyeceksin ki ne olacak yani!
Derdin bu olsun, taşıyıver!
Ben de başlangıçta öyle düşünmüştüm. Ta ki misafir olduğum evde, Pazar sabahı, sabahın yedisinde, sanki etinden et koparılan bir kız çocuğu çığlığıyla uyanana kadar! “Elf kıpırdamamış! Neden kıpırdamamış! Ne oldu Elf’e?” “Kim bu Elf, ölmüş mü, çocuk nasıl?” diye bir atmışım kendimi yataktan, ne sen sor ne ben söyleyeyim.
Birkaç gün sonra da “Dokundun, dokundun ona! Ne olacak şimdi!” kıyameti koptu aynı evde. Neyse ki pazarlamacılar onu da düşünmüş de tarçın, Noel şarkıları ve sıcak çikolata marifetiyle Elf’i sağlığına kavuşturdular ailece.
Bu abuk karma ayini izlerken para, din, toplum, doktrin bin türlü şey geçiyordu aklımdan. Tam o anda üzerimde bir çift göz hissettim. Döndüm ve inanmazsın Elf’le göz göze geldim! Bana göz kırptığına yemin edebilirim. Neyse ki zaten misafirliğimi daha fazla uzatmamaya karar vermiştim. Kendi akıl sağlığım için!