“sen de benim kadar gerçekleri…”

“Sen de benim kadar gerçekleri görüyorsun. Beraber olamayız, benim gibi biliyorsun.” Tıpır tıpır zihnin çatısına yağmaya başladı değil mi anılar yağmuru bazılarımız için! Nostaljinin en dokunaklı ezgilerinden biri! Bu sabah, çok eski ve çok sevgili bir dostla, gerçek bir Sezen Aksu tutkunuyla haberleştikten sonra nereden nasıl bilmem, aniden aklıma düşen sözler bunlar. Sözler aklıma, melodi dilime dolandı. Ve öğlen saatleri yaklaştı ama durumda en ufak bir değişiklik olmadı: “Sen başka dünyanın insanısın, yavrucağım…

Biliniyor mu araştırmadım ama eminim, bu şarkıyı yazdıran bir hikaye vardır. Ve bunca senedir her duyana iç çektirdiğine göre derin de bir hikayedir. Kulağına ulaşır ulaşmaz, hala çarpan her kalbe dokunacağı kesin olan bir klasik o. Birlikte büyüdüğümüz, büyüdükçe ne dediğini daha iyi çözdüğümüz, çözdükçe daha da büyüdüğümüz bir hikaye…

Bu dinleyişimde bana kabullenmeyi düşündürdü. Aşkı, ayrılığı, sevilenden uzak düşmenin yüreğe saldığı acıyı vb anlattığı malum parçanın… Ama kabullenme de derin derin işlediği bir diğer konu sanki. Bana öyle geliyor ki kabullenme yerine göre bir galibiyet, bazense tam bir teslimiyet demek. 

MEZİYET Mİ KABULLENMEK?

Bazı durumlarda bir meziyet olabilir kaçınılmazı kabullenmek. Öte yandan bazen de bir durumu olduğu gibi kabullenmek yerine çok zor da olsa değiştirilebilir olduğuna inandığın için değiştirmek adına uğraş vermek ve kabullenmeyi reddetmek asıl meziyet.

Çünkü kabullenmek bazen anla nihayet barış yapmak anlamına geliyor, huzura giden tek patika o oluyor: “Bu oldu, bu yaşandı ve ben bununla artık savaşmıyorum. Mücadelemi bitirdiğimi ilan ediyorum. Anladım ki bu yol açılmamacasına tıkalı. Bu dağ belli ki iki yorgun elimle kazılmakla aşılacak gibi değil. Yapmam gereken bu değil. Durumu hazmettim, en azından hazmetme yoluna girdim. Yaşam uğraşımdaki bu cepheyi kapatıyorum. Al işte, beyaz bayrak, var gücümle sallıyorum!”

Sanırım burada galibiyetle teslimiyet arasındaki o belirsiz “durumu değiştirme ihtimali çizgisi” işleri karıştırıyor: “Bu, değiştirilebilir bir durum mu? Burnumdan ter damlayarak uğrunda uğraşmaya ve değiştirmeye değer mi? Bunu değiştirmeye benim gücüm yeter mi? Değiştirmeye çalıştım ne zamandır ama olmadı, artık vazgeçmeli miyim? Pes edip vazgeçince mi huzura ereceğim yoksa tam tersine pişman olup kendimi mi döveceğim? İnancımı kaybedersem kendimi hala sevecek miyim? Yoksa daha çok inat edersem sonradan sadece kendime ve kaybettiğim vakte mi üzüleceğim?”

Tabii ki cevaptan çok soru var. Ve tabii ki soruların bir kısmı ortak olsa da cevaplar hep o insana özel. O yüzden zaten dünya bunca nesildir tüm sınavları açık kitap yapsa da bizler sapır sapır dökülmüş oluyoruz sonuçlar açıklandığında!

Unutmadan, artık “Minik Serçe” bize bunca senedir yaşattıkları ve yaptığı eşsiz yol arkadaşlığı karşılığında, göz kamaştıran yeteneğine daha uygun, daha ihtişamlı bir lakabı hak etmedi mi hala? Mesela Zümrüt-ü Anka… 

Bir süre önce can dostum, “yazsana” dedi yine; “yine yazsana!” Her şey öyle başladı zaten...
Yazı oluşturuldu 257

“sen de benim kadar gerçekleri…”” üzerine 3 görüş

  1. selamlar ( :
    okuması çok keyifli bir yazınızla daha rastlaştım. okurken şarkının melodisi de sürekli kulağımda çalıyordu. ahh ne etkileyici!

    sezen aksu’ya dair yaptığınız “Zümrüt-ü Anka” teşbihini de gayet yerinde buldum..
    hoşça kalın..

    1. Selamlar,

      Ne güzel sözleriniz, yüreğiniz…

      Çok teşekkür ederim.

      Bu şarkının aslında ne demek istediği hakkında zerre kadar fikrim olmadan, karış kadar boyumla onu tekrar tekrar dinlediğimi, bağıra bağıra söylediğimi hiç unutamam. Zaman, yalan hakikaten.

      Siz de hoşlukla, iyilikle kalın hep

      1. rica ederim ne demek..
        ahh zaman ahh. maalesef ne kadar da h?zl? ak?yor de?il mi..
        esenlikle, huzurla kal?n..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Aramak istediğinizi üstte yazmaya başlayın ve aramak için enter tuşuna basın. İptal için ESC tuşuna basın.

Üste dön