Yüreğinin orta yerine parçalı bulutlu bir gün gibi çöreklenen belirsizlik hissi… Geldiği gibi içine yayılarak yerleşen, hiç bitmeyecekmiş gibi… Apansız sarsan zelzele, ansızın bastıran sağanak sanki… Daha dün bir bugün ikiyken mevcut rutin, o rutin ezelden beri varmışçasına seni boşluğa düşüren Herkesin içinde güle oynaya yolculuk ettiği tren, yoluna devam ederken seni ayağı kaymış […]
hiç olsundu
Bol cırcır böcekli, ılık hoşaf gibi akşamda, Huzurdan oldukça… Uzaktayım! Çocuk ya da genç ya da deli veya saf olsaydım O ilk kitabı hiç okumasaydım O aşk şarkısını anlayamasaydım Yaşamaksa yaşamak Yiyip içmekse yiyip içmek Gerisi eksik olsundu, Olsundu. İş ki bunca zor olmasaydı yutkunmak Soluk almak Ufka dalmak… Yeter ki […]
denge siz
Sabaha karşının ıssızlığında devleşen tüm sesler… Düğmeye basar basmaz coşkusuyla göz kamaştıran aydınlık Söylene söylene köpüren çaydanlık “Gel azıcık daha koynuma” diye cilve yapan yastık. Canım yatağım benim… Uykuya doyamayan bedenim, uykuya dalamayan zihnim. Çoktan kapanmış, eski püskü bir çocuk parkında Bir tahterevallinin tam ortasında, Boşlukta asılı kalmış gibiyim…
kurabiye büyüsü
Mekanlar da kucaklayıcı ya da dışlayıcı olabiliyor, aynı toplumlar gibi… İnsan bazı yerde kendini ilk kez gitse bile evinde gibi hissediyor, bazı yerdeyse en sıcak günde bile belkemiği tekinsiz bir içgüdüyle üşüyüveriyor. Doğru tahmin, bugünlerde ev ve yuva üzerine düşünüyorum. Büyüdüğü göçebe topraklarla nesillere yayılan kişisel göçmenlik öyküsünden ortaya karışık bir çoban salata yapan bana […]
yaşama sevinci
İyi çıkan, tatlı kokusu odayı tutan karpuz haberi gibi sıradan sevinçleri özledim. Güneşin altında geçen uzun saatlerin akşamında insanın üstüne çöken kırmızı yanaklı tembellikleri… Gözlerimi kapatınca denizin altında uzaktan geçen patpatların sesiyle kendi zihnimin sessizliğine gülümsemeyi… Kaygısızlığı çocukluğa özgü sananlardan değilim, hem de hiç. Çocuklukla gelen güçsüzlük ve küçük bedenlere işlemiş çaresizlik çekilir şey değil […]
içimdeki iz
İyi ki varmış… Dahası belli ki hala aramızdaymış. Çünkü bizi hatırlayan son insan yok olana kadar bu dünyada kalırız derler. Ve hatta belki anılarımızda kalan artık ne zamandır olmadığımız yerde, ihtimal artık kendi bile olmayan bir yerde, misal caddedeki halinde İnci’nin, Emek’in eski halinde, hala varız.
günle beraber
Su nasıl birazı yitirilmeden avuçlanıp yudumlanamıyorsa, zaman da durmadan akıyor ama sadece birazı yaşanabiliyor. Üstelik bir saniyesi bile cebe atılıp saklanamıyor. Ne sağlığın birazını hastalanıncaya kadar, ne de aşkın yarısını keyfin yerinde oluncaya kadar bir köşede depolayabiliyorsun. Bir gün vakti gelince çıkarıp kullanabilirim diye çekmeceye atıp donduramıyorsun soyut ve kıymetli olan tek bir şeyi… Affetme […]
duran zaman: babam
Babamın cenazesindeyiz, avluda. Gözüm hep gelenlerde, kapıda… Nedenini anlamamla tüylerimin ayaklanması bir oldu. Beklediğim kişi babacığımdı, çocuk kalbim o an durdu!
bugün bir fotoğraf gördüm
Bugün bir fotoğraf gördüm. Biraz araştırınca İtalya’nın “Napoli’yi görmeden ölme” sözüne ilham veren şehrinde çekildiğini öğrendim. Hikâyenin peşine düşünce iyiliğe dair ihtimallerin yakınlığına ve çokluğuna dair ılık bir ümit kapladı içimi. Gözlerimi kapadım ve bu ümidin sıcak hava balonuna binerek yarı hayal yarı gerçek bir başka öykü yazdım. Bir de görmeden bakmak isteyenler için buraya […]
yeni-k
Yere düşmüş bir dondurma külahından daha hüzünlü ne olabilir Ya da uçarak kaçmış bir balon buketinden? Onları elinde tutamayan çocuğun yüzünün harap hali, tabii… Hüznün her türlüsünden kurtarmak için yakanı Hayatın kendisi yere düşmüş bir dondurma külahıymış gibi Bir anda vazgeçip her şeyi ardında bırakmak iyi Hatta harika bir çözüm olabilirdi! Belki…