kağıttan gemi

gökyüzünü çalmışlar

Gökyüzünü çalmışlar. Nasıl olduysa anlayamamışım şimdiye kadar.

Uzaklara, çok uzaklara gidip önce nefes alacak, sonra da başımı yukarıya kaldıracak kadar can toplayana dek fark edememişim: Kimse bakmazken araklayıp gökyüzünü sadece kendilerine saklamışlar…

Oysa ne uçsuz bucaksız bir mavilik, ne sonsuz bir hafiflik o. Tüm asırlara, ırklara, canlılara yetip de artacak kadar kocaman. Kâh bulutların evi, kâh düşlerin kâh yıldızların. Nasıl da kıyıp onu iç etmişler… Aslında bizi hiç etmişler

Sordum kendime dili tutuldu tutulacak bir şaşkınlık içinde: Sen neredeydin? Siz nerelerdeydiniz hepiniz? Nasıl izin verdiniz? Hem gökyüzü dediğin uçuşan bir engin… Aklınız neredeydi sizin? Nasıl oldu da çöktüklerini görmediniz?

Cevap yumruk gibi oturdu hem soranın hem yanıtlayanın içine: Çünkü gökyüzünü çalanlarla toprağı ayaklarımızın altından alanlar aynı insanlar. Normal tarihe karıştı. Gemiler su aldı. Prangalar takıldı. Yalanlar atıldı. Sesler kısıldı. Umut uçurtmaları alev aldı. Gözler fişeklerle kapandı. Bedenler öldü, yaralandı. Kat be kat kalp yara aldı. “Onlar” çoğaldı, bir oldu. “Bizim takım” dağıldı, saklandı, korktu. Hepsi oldu, dahası oldu, dahası oluyor… Bu haldeyken dünyan, gökyüzünü görecek halin kalmıyor!

Gökyüzünü çalmışlar. Nasıl olduysa anlayamamışım şimdiye kadar. Koştum koştum koştum… Zaten ben ne zamandır koşuyordum. Sonunda göğün çalınmadığı bir yer buldum. Umudu güvercin tüylerinde her kulak verene duyurdum. Dilerim bir sabah kalkıp müjdeleyeceğim kendime “dün gece nihayet huzurlu uyudum”.

gökyüzünü çalmışlar” üzerine 6 görüş

  1. Yazında yeni umutların yeşerdiğini gördüm, içimdeki acının yerini umut ve sevgi aldı. Diline ellerine sağlık, iyi ki okudum iyi ki tanıdım seni. Bugün güne güzel enerjilerinle başlayacağım, yeter ki sen yazmaya devam et.

  2. Sevgili Yıldız Tozuvar bence Usta Başo’nun başarılı bir öğrencisi. Başo’nun çok sevdiğim haikusunda söylediği gibi, “yapabilseydim düşen kiraz çiçeği gibi söylerdim şiirimi” der gibi yazıyor.

    Yıldız Tozuvar’ın sözü, anlatısı, uzaktan ve yukarıdan değil, içten ve derinden gelen bir ses…

    Aylardır birşey yapamamanın getirdiği hiç hissetme hali beni kavururken, sık sık Jemes Bedford geliyordu aklıma: Yakalandığı ölümcül hastalığı ile ölümü beklerken dünyada ilk cryonics yapılan dondurulan, resmen ölü, tıbben değil psikoloji profesörü.

    Sonra Yerebatan Sarnıcında bir Hendel konseri, ismi Derinden Gelen Sesler. Menuhin Hendel’in müziğinin kendini arındırdığını söylüyor, arınmak için dinliyorum.

    Bir haber, Yıldız Tozuvar gibi sevdiğim yazarlardan Aslı Erdoğan’ın Sessizlik Bile Senin Değil kitabı yasaklanıyor.
    Ve ben Edvard Munch’un Çığlık tablosunun içinde dünyadan yükselen sonsuz bir çığlığa dönüşüyorum. İşte tam o sırada sevgili Yıldız Tozuvar yazıyor: Gökyüzünu Çaldılar.

    Ama bir yer bulmuş henüz çalınmamış, bir güvercinin kanadında da göndermiş haberi, umudu bize..

    Şimdilerde çatılardayım o güvercini, umudu bekliyorum.

    Yıldız Tozuvar’a sevgiyle, saygıyla..

    1. Sevgili okyanusötesi dostum,

      Devlerle aynı cümlelerde anmışsınız beni, hakediyor muyum bilmem, sağolun varolun.

      Yazıyı ilk bitirdiğimde son paragraf yoktu, ne yalan söyleyeyim. Sonra gökyüzünü uzun zaman aradan sonra da olsa görme şansına erişmiş bir dünyalı olarak ekledim eklediklerimi. Düşündüm ki her ne kadar insan fiziksel ve ruhsal olarak bulunduğu yerde öyle hissetmese de her zaman ve her yerde “Başka Bir Dünya Mümkün.”

      Ve o mümkünlerin peşine düşebilmek için ümit lazım, dost eller lazım, temiz bulutlar lazım… Onların varlığını, iyi olasılıkları hatırlatayım istedim dilim döndüğünce. Öyle işte… Belki hiç hissetme hali bile bir çeşit nadastır diye anımsatayım diye…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Aramak istediğinizi üstte yazmaya başlayın ve aramak için enter tuşuna basın. İptal için ESC tuşuna basın.

Üste dön
%d blogcu bunu beğendi: