Minik bir kedinin önüne usulca konan taze suyu şükranla içmesi,
Tomurcuktan çiçek, çiçekten lezzet doğuran doğanın mucizeleri,
Bulutların arasından süzülen kuşun şehre tepeden bakan damlara konduğu andaki zarafeti…
Ve kediyi görmezden gelen, meyveyi süpermarkette gören, kuşlara hasret gözlerimizden ufukları çalan büyük şehirlerin tekdüze, kaotik, ruh emici griliği…
Her ölümün erken olduğu bir dünyada, yaşamaya çalışırken içten içe ölmenin tezatlarla dolu çaresizliği…
Bilmenin yapıp etmeye, söylemenin işitilmeye yetmediği, tekilliğin sosyal makine tarafından ezildiği garip bir toplu teslimiyet hali…