yeni olsun yıl

Azıcık durmuş ama içi az kurumuş bir poğaça gibi bazen hayatım. Mutfakta bir tek o var ve ben açım. Neyse ki bir kuş sütü eksik sofraların bazen ruhu soyan bedelleri olduğunu artık öğrendim. Patlayana kadar yesen de miden boş kalıyor hep, eğer ruhun boşaltılmışsa. Ve sanırım ne oluyorsa, insanların, sistemin, olayların ruhunu azar azar kemirmesinden […]

kayan yıldız

Puslu aynalar geliyor sık sık aklıma bu aralar, Durduk yerde bilinçaltımdan zihnime sıçrıyorlar. Bir tek onlar da değil, zamanın katmanlarını hatırlatan hemen her şey: Kurudukları anda donup kalmış su damlaları Kalabalık taburlar halinde yuvalanmış toz tanecikleri Perdeler çekilince çiğ güneşte serbest uçuşa geçen kardeşleri, Geçen ama geçemeyen günler, Zaman geçerken vazgeçilemeyenler…   Dilekler, Yıldızlar, Ümitler […]

erenlerle ergenler

Var valla, ergen kafası diye bir şey var. En büyük derdi, işgalci sivilceler olan ergenlere has bir şey de değil bu maalesef! Çok daha beteri, yaşı büyümüş de başı ergen kalmış olanlar! Hele de bazı erkekler, güce tapanlar, kendini hep haklı, her şeye ve herkese hakkı var sananlar. Tamam, büyümek zor iş, kabul! İnsan büyüdükçe […]

tek kişilik vuslat

Çocukluğumun dertsiz akşamüstlerinin kokusuydu limon çiçeği… Çenelerden kıkırdayarak akan ballı karpuz damlaları ve ayak bileklerine dolanan pofidik kedilerin mırıltıları boldu hayatımızda. Gel gör ki insan yaşamında pek az duygu yalnız, pek az an tek bir hissin etkisi altında… O zamanlarda da güneşte uçuşan tozlarla dolu sarı odalara sinmiş sessiz bir yalnızlık vardı. Yavaşlayan zaman yüzünden […]

geçmemiş acı

“Seni uzaktan sevmek, aşkların en güzeli” şarkısı mazide yarım kalmış bir sevgiliyi değil, vatan bildiğim şehri hatırlatıyor bana. Gün be gün tanınmayacak hale geldiğini görmektense zihnimdeki sevgili resimleriyle hatırlamak için terk ettiğim yeri… Orada doğdum büyüdüm, en çok onu sevdim ama birlikte yapamadık. Gün be gün birbirimizi yıprattığımızı görünce de çıkıp gittim, ilişkimizin kısa özeti […]

yine mi limon

Bir cümleye “zaten” diye başladın mı, ondan hayır gelmiyor genellikle. “Zaten davranışlarınla beni ne kadar çok sevdiğini her gün gösteriyorsun, bir tanem. Bir de hediye almana ne gerek var, bir güzel sözün yeter” cümlesindeki “zaten” değil tabii, bu söylediğim. Hoşnutsuz zihnin “zaten”lerinden söz ediyorum. Pasif agresif, kendi kendine homurdanan ya da açıkça şikâyet eden “zaten”lerden: […]

yapraklara özgürlük

Bugünlerde “herkes kendi kapısının önünü süpürse” diye başlayan o malum cümle geliyor aklıma, ara ara! Acaba diyorum, seneler senesi yanlış mı anladım bu ifadenin anlamını ben? Peki ya diğer insanlar nasıl anlıyor onu? Bu konuda nasıl düşünüyor, nasıl davranıyor? Kafamın içinde bu minik soru işaretleri önce emeklemeye, büyüdükçe yalpalayarak yürümeye ve nihayet dans etmeye başladı. […]

tek başına

Günler, tren yolculuğunda camda beliren anlık görüntüler gibi, akıp gidiyor durmadan. Ne çok hızlı, ne çok yavaş, bazen durağan, bazen şaşırtarak. Gözleri yarı kapalı uyku sersemi bir çocuk gibi, ne görüyorum, ne görmüyorum. Ne yaşıyorum, ne yaşamıyorum, öylece duruyorum. Tren uzun mu kısa mı bilinmez bir yolda bıkmadan gidiyor, arada duruyor kalkıyor. Yavaşlıyor sonra birden […]

renk körü

Bu aralar boyalara kaptırdım kendimi, hem de ne kaptırmak! Bir aşçının taze meyve sebzeler içinde kendini kaybetmesi gibi ya da şarap imalatçısının asma bahçelerinde, ben de boyalar arasında zamandan kopuyorum adeta. Oysa kısa süren soyut resim denemelerim dışında renkler, boyalar ilgimi çekmedi pek şimdiye dek. Biliyorum ki her şey bu eve taşınmakla başladı: Olanı daha […]

Aramak istediğinizi üstte yazmaya başlayın ve aramak için enter tuşuna basın. İptal için ESC tuşuna basın.

Üste dön