Puslu aynalar geliyor sık sık aklıma bu aralar,
Durduk yerde bilinçaltımdan zihnime sıçrıyorlar.
Bir tek onlar da değil, zamanın katmanlarını hatırlatan hemen her şey:
Kurudukları anda donup kalmış su damlaları
Kalabalık taburlar halinde yuvalanmış toz tanecikleri
Perdeler çekilince çiğ güneşte serbest uçuşa geçen kardeşleri,
Geçen ama geçemeyen günler,
Zaman geçerken vazgeçilemeyenler…
Eskinin tozuyla pusuyla körleşen tüm aynaların, ben bakmıyorken, şu andan parçalar arakladığını görüyorum.
Dünün kapanmaya direnen hesapları, barışmayı reddeden öfkeli, kırık çocukları belki onlar!
Sanki kılık değiştirmiş halde, en kötü yaralayabilecekleri anı kolluyorlar.
Belki bir ısırık alıp beğenmediğin elmanın intikamı…
Belki sonunu okumadan kaybettiğin kitabın bozuk plak gibi tekrarlanan son satırları…
Belki hayal bahçenin çiçeklerini yolarak fal tutan bir bencil aşık
Ya da deliliğini bulaştırıp rahatlamaya çalışan bir faninin son bulamayan buhranları…
Seni olduğun yerin gerçeğine çivileyen bir dünyada
Bir oraya buraya gidiyor aklım, bir kaçıyor bacadan bulutlara.
Yüreğin yorgunluğu bir dert, zihninki başka bir dert, bedeninki bir başka…
Bir hamakta uzanıp seyrederken yıldızları, içlerinden biri kaysa, dilek tutsam, dilediğim hemen olsa.
Dileğim sana, bana, sevdiğime şifa olsa…
Biz iyileşirken dünya durmazsa da olur ama bari kötülemeden rahat bıraksa!