Bugünlerde “herkes kendi kapısının önünü süpürse” diye başlayan o malum cümle geliyor aklıma, ara ara! Acaba diyorum, seneler senesi yanlış mı anladım bu ifadenin anlamını ben? Peki ya diğer insanlar nasıl anlıyor onu? Bu konuda nasıl düşünüyor, nasıl davranıyor?
Kafamın içinde bu minik soru işaretleri önce emeklemeye, büyüdükçe yalpalayarak yürümeye ve nihayet dans etmeye başladı. Nasıl mı: Amerika’nın doğu tarafına sonbahar geldi, ucu yere değen altınlı bakırlı alacalı eteklerini parmaklarının ucuyla hafifçe tutarak… Ağaçlar ulu, yapraklar bol olunca, rüzgârın da kışkırtmasıyla yağmur yağar gibi yaprak yağmaya başladı sabah akşam. Zamanla, küçük şehir ve kasabalarda, bahçeli evlerin toprak zeminleri birer yaprak havuzu haline geldi.
Bu durumda genelde yapılan koca koca plastik torbalar alıp yaprakları içine doldurmakmış. Bir tanıdık geçen senelerden bir sene, tamı tamına 27 adet dev plastik torba doldurduklarını anlattı. Günler sürmüş hepsini toparlamaları…
Oysa bu sene çevreciler ardı ardına demeçler veriyor: “Sakın yaprakları toplamayın” diye. Yapraklar toprağın üstünde, düştükleri yerde kendi haline bırakılırsa ve doğanın en iyi bildiğini yapmasına izin verilirse bunun birçok faydası oluyormuş.
Yaprak hem minder hem yorgan misali, arılar gibi polen yayangillerin kışı kolay atlatmasına yardımcı oluyormuş. Başka küçük hayvancıklar ve bitki kökleri için de geçerliymiş bu. Biz insanlar nasıl kış gelince evlere çekiliyoruz, pencere önlerinde battaniye altına kurulup sıcacık çay yudumluyoruz. İşte bu da onların kışı geçirmek için ideal yöntemiymiş.
Bunu duyan birçok kişi ikna olmuş olsa gerek ki bu sene yaprakları kendi haline bırakıyorlar. Ama evlerinin “kusursuz” görünmesi arzusunu taşıyan ve bahçeye serilmiş yaprakları “kusur” kabul eden ev sahipleri doğru bildikleri yoldan şaşmıyor. Hepsi almış eline birer yaprak süpürme makinesi, renginin güzelliğine bakmadan yaprakları üfleyip duruyor.
Bu yaprak süpürme makinelerini de oldum olası anlamsız bulurum. Yapacaksan bir fayda, elektrikli süpürge gibi her şeyi bir haznenin içine topla, değil mi ama ya? Yooo, olur mu? Al bunu doğrult yapraklara ve onları uçur taaa uzaklara, yani yola ya da komşunun bahçesinin ortasına!
Zaten bu kapısının önünü süpürme meselesi de oradan aklıma geldi. Ben o sözü hep “eğer herkes kendi kapısının önünü süpürür, üstüne düşeni yaparsa önce sokaklar sonra mahalleler ve şehirler tertemiz olur. Kolektif olarak sorumluluk paylaşılmış, görev yerine getirilmiş olur ve herkes temiz bir ortama kavuşur” gibi anlamıştım.
Ama bu yaprak süpürme makinesi beni düşündürdü: Acaba “kendi kapının önünü süpür, süpürdüğün çöpü nereye atarsan at! Yeter ki kendi evin temiz olsun, geri kalanı boşver” mi anlıyor insanlar bu nasihatten? Bu mudur yani? Çağın kafasına mı uyduruluyor pırıl pırıl tavsiye? Gemisini yürüten kaptan misali?
Olsun, kim neyi doğru bilirse bilsin, benim kararım kesin: “Yapraklara özgürlük!” diyorum. Doğaya güveniyorum. Sudan geldim, toprağa yürürken kapımın içini de dışını da gücüm yettiğince süpürüp çöpü çöpe atıyorum. Çöpü de çöp insanı da!
Sonra da yaprakları seyrediyorum uzun uzun. Uzansam aralarına diyorum, karışmadan daha aralarına diyorum. Bu sene galiba sonbaharın hazandan başka bir yüzünü keşfetmeye, onu sevmeye başlıyorum.
Sevgili Yıldız Tozuvar alem bir yazar. İnsan hazır olmalı, gardını almalı yazılarını okurken. Demedi demeyin. Bu yazısında da şaşırtmadı beni😀(allah dan hazirlikliyim) bahçedeki yaprakları okurken ne ara geldi o bilge sözler: sudan geldim, toprağa yürürken..
Komşuların kusur gördüğü, bulduğu bahçeye serpilmiş yapraklardan bahsederken ne ara geldi Baudelaire nin elem çiçekleri siiri gibi şu sözler, sonra yaprakları seyrediyorum, uzun uzun uzansam aralarına diyorum.
Şaşırtmadı beni Yıldız Tozuvar bilgeliği ile şiirselligi ile.
İyi ki var, iyi ki yazıyor. Okuyucusu bol olsun.
Takip ettiğim bir kadın yazar 31 Ekim gününü “iki dünya arasındaki perdenin inceldiği” bir zaman olarak tanımlıyor. Malum, yazı da o zamana denk geliyor. Belki de o yüzdendir bu yazdıklarınız Ömer beyciğim, olabilir mi? Sağolun, varolun.
Beşiktaş’ta tıknaz küçük bir arabacık gözüme çarptı. Daha doğrusu belediyenin yaprak ve çer-çöp temizleme makinası.. Yani; gel geç, bu da yeni işin deseler maaşlı bordrolu işimi bırakacağım o kadar şirin. Fış fış yaprakları toplayıveriyor. Mini de olduğu için her yere girip çıkıveriyor.
Yaprak ve yapraklar dendiği zaman maziyi, ölenleri düşünüyorum. Yapraklar böyle genç diri ve yeşil yeşil ağaçlarda dururken -biz hiç düşmeyeceğiz – diye takılırlarken bir anda düşüveriyorlar. Bu da benim böyle bir iç hesaplaşmam ve anımdır. Selametle…
Paylaştığınız için teşekkür ederim.
Bana da toprak bu dünyaya geldikten sonra vakitleri gelince göçüp gidenleri hatırlatıyor. Toprağa karışıyorlar, bir varlar bir yoklar. Yoklar ama varlar. Derin mevzu, çok derin.