bugün bir yaşına girdik

Toplum öyle acayip bir canlı organizma ki bazen kendi içinden çıkanı bile bir başına bırakıp ona tüm doğru bildiklerini en baştan sorgulatabiliyor. O toplum deniz, parçası da bir damlaysa mesela, su değil yağ damlası muamelesi görebiliyor yavrusu olan birey. Ya da su denizi, zaman içinde yağ denizine dönüşebiliyor. Dev bir yosun çorbası oluyor veya kendi müsilajında boğulabiliyor! Deniz bu: Kuruyanı var, taşanı var: Aksiyon filminden bilim kurgu türüne oradan korkuya, afet serisine, komediye ve dram dizisine dönüşebiliyor!

İçinden çıkan durur mu, o da değişiyor şüphesiz: Bireyin ölçekçe küçük ama alabildiğine derin çalkantıları da ayrı biçimlerde bunalımdan maceraya koşuyor. Şimdi aslında eğri oturup doğru konuşmak lazım: Aslında en temizi “pek tabiici” olmak. O zaman dert az, varoluş bulantısı asgari! Sınıf öğretmeninden ve okul müdüründen başlayarak hayatını karartma ya da aksini yapma yetkisine sahip herkesi memnun edip kendi tarafına çekebilmek! İşin özü bu! En azından göze batmadan kuralları anlayıp onlara uyarak kalabalıkların içinde rahat ve anonim bir varoluşu benimsemek. Motto ve durum şu yani: Kabul et, düzene uy, sağdan say, kurcalama, önüne bak, hadi bakalım yolun açık olsun! 

Bu, eğitim hayatından iş yaşantısına, eşinin ailesiyle olan ilişkilerden türlü sosyal alışverişlere hemen hemen her konuda işe yarıyor. Sahte bir gülümseme takınıyorsun, “evet efendim, sepet efendim” diyorsun ve “salla başı, al maaşı” zihniyetinde gizli gizli kafana göre takılıyorsun. 

İnsanların çoğu bu insan sürümüne bayılıyor! Artık sahicilik mi umurlarında değil? Kendileri de sığ ilişkilerle mi rahat ediyor? Tarif edilen türe gözü kapalı güvenme tehlikesinin olmayışı mı cazip geliyor? İşte orasını bilemiyoruz, onları rahat bir kanepeye yatırıp psikanaliz yapmayı da işin uzmanlarına bırakıyoruz!

Ancak kesin olan bir şey var ki bu “tabii canım, öptüm”cüleri yere göğe koyamayanlar, hatta onları örnek gösterip kendileri de onlara benzemeye çalışanlar, sansür ve maske donanımları olmayan, varsa da bunları devre dışı bırakan insan sürümünü hiç tutmuyor. Hatta belki de onları içten içe yargılıyor, küçümsüyor, beceriksizlikle suçluyor. Onlar başka türlü çünkü; anlamadıkları her şey tehdit, hepsi bozuk ve tehlikeli!

Oysa onlar benim favorim: İçli bir şarkı çalınca iç çekenler… Müjdeli bir habere çığlık atarak sevinenler… Ekmeğini tadarak yiyenler… Sevdiğini kokusunu içine çekerek öpenler… Sokakta ağlaya ağlaya yürüyebilenler… Gülerken dünyayı unutabilenler. . . Gören varsa da yoksa da içinden geldiği gibi dans edebilenler… Gerçek gücü, çaresizlik sanılan duyarlılığından gelenler… İçinden geldiği gibi yaşamayı seçenler…

İÇİNDEN GELDİĞİ GİBİ YAŞAMAYI SEÇENLER

Deli değil ya bu insanlar! Aptal desen yok, cahil desen hiç değil! En iyi masalları anlatıp en gerçekçi rolleri oynayarak en tepedeki yerlere tırmanmaya çalışabilirlerdi… İstemediler, denemediler, akıllarına bile gelmedi belki. Yaşamayı seçtiler. Kendi doğrularını bulmayı… Dayatılana karşı çıkmayı… Herkesin beğendiğini beğenmiyorlarsa eğer, kaderlerine razı olacaklarına kendi beğendiklerini aramayı… Mış gibi yapmamayı…

Toplum öyle acayip bir canlı organizma ki en çok böyle damlalarla uğraşıyor bazen. Bazılarını hazmedemiyor, bazısını özümseyerek yok ediyor. Hepsine tekrar tekrar doğru bildiklerini sorgulatıyor: “Sana ne öğretildi? Senden ne beklendi? Peki sen kimsin? Doğru ne? Senin doğrun ne? Emin misin?” 

“İçinden geldiği gibi yaşamayı seçenler”in bir özelliğe de şu: Onlar çoğunlukla emin değil! Üstelik nasıl emin olsunlar ki? Hem farkındalığı yüksek bir zihinleri var hem de kalpleri hep fazla mesaide! Ve duygular hep değişir. Hava gibi, ay gibi, toprak gibi… Baksan güneş aynı güneş ama dünkünün tıpkısının aynısı da değil mesela! Sen de değilsin! Gün de değil! Duyguların da! Ve tabii doğruların da!

Kendime garezim yok! İçime sindirebilseydim belki ben de uygun görüldüğü şekilde yaşayan görünmez bir karbon kopya olabilirdim. Hayat daha kolay olurdu muhtemelen… Ama daha güzel mi olurdu bak işte ondan emin değilim…

Belki de o yüzden var içimde kalacağına… Çünkü emin olmak insana göre değil… Zaten bizim işimiz soru sormak, merak etmek, cevap aramak Onunla. Ve bugün O bir yaşında… Bir yaş civarında ilk adımlarını atar ya bebekler… O yastıklı tombiş popoyu kaldırıp ileriye atılacak bir paytak adım bugün yarın, sonra binbir çabayla geleceğe doğru kalkar öbür minik ayak da elbet…  Hayat… Kısmet…

İyi ki doğdun canım “içimde kalacağına!” 

“İçinden geldiği gibi yaşayanlar” iyi ki geldiniz yanımıza! 

Aşkla,

Unutmadan: Diyorlar ki bazen tek bir damla yetermiş tüm denizi en baştan boyamaya…

Bir süre önce can dostum, “yazsana” dedi yine; “yine yazsana!” Her şey öyle başladı zaten...
Yazı oluşturuldu 240

bugün bir yaşına girdik” üzerine 6 görüş

  1. Daha nice güzel yaşları olsun bloğunuzun. Yazma tutkunuz da sayfanızla birlikte büyüsün.

    “Kimler okuyor acaba bu sayfayı?” derdine düşmeden yazmak… Böyle yazarsanız -ki yazıyorsunuz bence- uzun yıllar devam eder bu macera.

    1. Ne güzel dilekler… Çok teşekkürler.

      Aslında “buralar hep dutluk kalsın” istiyorum. Ama tabii ıssız da kalmasın.

      Çarşaflara dutları serpelim, pestil yapmayı öğrenelim, ne bileyim… Yalnız kalmayalım, yazısız kalmayalım, kendimizle bağımızı koparmayalım… Hayırlısı, bakalım 😊

  2. merhabalar değerli yazar ( :
    bir süredir ara vermek durumunda kalmıştım yazılarınızı okumaya. tekrar bloğunuzun kapısını çalmak ne iyi geliyormuş gerçekten de. yine güzellik, huzur, umut dolu bir paylaşımınızla karşılaştım ahh ne hoş.. bloğunuzun seneidevriyesini doldurmuşnuz ne kadar da güzel. ( : okunma ve değerlendirme kaygısı gütmeden yazmanızı da çok takdir ediyorum. nice yıl dönümleriniz olsun sevgili yazar arkadaşım..

    sağlıkla, huzurla, neşeyle kalın..

    1. Merhaba sevgili Ohen,

      ne iyi ettiniz de geldiniz, gözüm yollarda kalmıştı.

      Bu bebişin en yakın akrabalarından biri de sizsiniz, bilesiniz. Dolayısıyla bir mum da siz üfleyin, bir pasta da siz kesin hepimizin bu ortak yolculuğunun yıl dönümü için. Desteğiniz nedeniyle bunu fazlasıyla hak ettiniz.

      Şükranla,

      1. beni bloğunuzun bir parçası olarak görmeniz hoşnut etti. öyleyse yıl dönüm pastanızın bir mumunu ben üflüyorum ve bir dilim de ben kesiyorum ( :
        nice nice güzel yıl dönümleriniz olsun.
        hoşça kalın..

Bir yanıt yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Aramak istediğinizi üstte yazmaya başlayın ve aramak için enter tuşuna basın. İptal için ESC tuşuna basın.

Üste dön
%d