Akıntıya karşı kulaç atmak zor iştir. Üstüne çullanan ağırlıkla cebelleştiğin yetmezmiş gibi bazen kendinden de şüpheye düşersin. “Ya millet tıpış tıpış Mersin’e giderken tersine gidecem’ diye didinen bir tek bensem” diye hafiften bir kuşkulanırsan hele, yükün iyice ağırlaşır.
Çılgın rüzgara rağmen dalına tutunmaya uğraşan bir zavallı yaprak gibi titremektense can korkusundan ve yorgunluktan kendini boşluğa salıvermek göze daha kolay gelir. Bunu yapmak kolay olduğu için değil, aksini yapmak daha da zor olduğu içindir bu! Oysa herkes bilir ki vazgeçiş gerçek kurtuluş değildir.
Vazgeçmek yerine direnmekse kendi sınırlarını aşmaya zorlar insanı. Ruhunun derinlerinde bir yerlerde yedeklenmiş güce ulaşmaya ve onu kullanmaya cesaretlendirir. “Savaşmaya devam” der o güç, “pes etmek yok” der, “bu anı hatırlanmaya değer bir an yapmak senin elinde” der.
Yaprağın gücü bitmek üzeredir ama rüzgar da neredeyse kesilmiştir. Sonra bir bakarsın, hiç beklenmedik bir anda gece sakinleşir ve sabah güneşi bir kucak ümitle gelir. Bana sorarsan “insan yüreklenince kanatlanabilen tek canlı türüdür” desek yeridir.
Sevgili Yıldız Tozuvar yine yapmış yapacağını. Bu kısa öz kavramsal bütünlük içinde okuyucu, yazıyı yeniden uretmeliyim, ben devam etmeliyim duygusuna kapılıyor. Yıldız Tozuvar okuyucunun kendi yaşam pratiklerini, eylemlerini kendi sorgularindan yola çıkarak bir yapibozumcu gibi değerlendirmesinin önünü açıyor, ve işin güzel yanı ise bunu kendi yapmıyor bilinci bir tercihle okuyucuya yaptırıyor.
Bu da onu çok özel kılıyor.
Teşekkürler.
Sevgili Ömer Can,
Sözleriniz çok kıymetli. Ben teşekkür ederim varlığınıza.
Dilerim, içine doğduğumuz, içimize tohumları rızamız olamadan serpilen sosyal kurgular ve kabuller üzerine azıcık da olsa kafa yormaya vesile oluyordur yazdıklarım, gerçekten de…
Kesinlikle, her şeye rağmen güneş doğar. Yüreklenen insana ise ışık olur. Güç ise bazen yenilenmek ister. Yeni bir güne doğmak gibi düşünebilirsiniz. Her gün yeniden doğmak gibi… Güç aslında tükenmez. Yenilebilir… Yenilebilir enerji gibi 🙂
Güneşin doğuşu sembolik anlamda da ilham verici.
“Güneşli yarınlara” dilekleri boşuna değil…
Vazgeçememek ve vazgeçmek ve sonra vazgeçişlerimizden vazgeçmek…
Peki neden? Sadece ayakta durabilmek adına, anlayana…
Tam da o işte: “Anlayana!” Oysa anlayan, daha doğrusu anlamayı umursayan ne kadar az kişiyiz. Bilsem de inanmak istemiyorum ki öyleyiz!
İnternette boş boş gezinirken boş zamanımı güzellikle dolduran bu yazı için teşekkür ederim.
Güzel sözleriniz için ben teşekkür ederim. Yine beklerim.