Askıdan ekmek alıyor insanlar. Belki rüyada bile karınları tam doymuyor, kaymaklı ayva tatlısına uzanan elleri havada kalıyor. Enkazın başında bir umut sevdiklerini bekledi insanlar İzmir’de. Yaralar açık, giden gitti, yürekler yangın yeri. Yarın öbür gün bin beterinin İstanbul’da olacağını herkes biliyor. Korkuyla bekliyor milyonlar ya da bastırmaya çalışıyor bu fikri çünkü elden pek bir şey gelmiyor. Bugünlerde yatağına uzananlar ihtimal uyuyamıyor, uyusa bile belki yer altında kendi kalmış gibi nefes nefese çığlıklarla uyanıyor.
İşini kaybeden, eşini kaybeden, ümidini, yaşama sevincini yitiren birçok insan var. Onlar için taşıdıkları can, can değil, safi yük şimdi…
Ve bizler, bunları gözleri buğulanarak seyredenler, garip bir şükran ve ağır bir suçluluk duygusu arasında tahterevallideyiz. Huzurluyuz ama huzurlu olduğumuz için kendi gözümüzde suçluyuz. Yani aslında huzurlu olduğumuz için huzursuzuz. Kulağa saçma geliyor, öyle değil mi? Ruha öyle gelmiyor!

Keşke dünya üzerinde, aynı yarımküredeki herkes aynı anda elindeki işi bıraksa… Olduğu yerde dursa, kendi dilinde, kendi yöntemince, kendi bildiğince, iyileştirici bir şey yapsa: Dua etse, dilekçe yazsa, kazak örse, şarkı yazsa, yemek pişirse; parasını, aklını, yaşamın ona sunduklarını paylaşsa. Bunu tüm dünya, tüm kalbiyle, inanarak yapsa!
İyileşirdik bence!
Şifa bizde, şifa güvenmekte. Şifa yardım eli uzatmakta ve o eli havada, yalnız başına bırakmamakta!