Bazılarımıza göre hayatın amacı “bir tatlı huzur almak Kalamış’tan!” Onlara kalırsa ipekli fistanlar giymek, dostlarla birlikte kadehleri ufka kaldırarak mehtaba karşı şarkılar söylemek, gülleri koklamak ve varlığımıza şükran duymak için dünyaya geliyoruz.
Bazılarımıza göreyse dünya “bir sınav yeri.” Sınav ne kadar zorluysa kulun yeri o kadar özel, Yaradan’ın gözündeki yeri o kadar değerli. Yarın ölecek gibi ibadet etmek ve her gelenin O’ndan geldiğine inanmak, O’nun her şeyin en iyisini bildiğinden emin bir şekilde O’na teslim bir hayat sürmek bir insanın yapabileceği en doğru şey!
Herkesin doğrusu kendine!
Bunlar iki farklı örnek sadece sayısız ara tonlar da var kuşkusuz: Şan şöhret peşinde bir hayat sürmek, hayatının merkezinden kendini çıkarıp onun yerine çocuklarını yerleştirmek, para pul ve güç için ruhunu satmak, bir odaya çekilip inzivaya dalmak, bunların hepsi ve niceleri bizler için. Her şey insanlar için!

Bir de tabii yaşanılan dönemin insanlık tarihinde karşılık geldiği zaman dilimiyle ilgili bir boyutu var yaşamın anlamının. O açıdan bakıldığı zaman, her ne kadar kurtuluş savaşını, dünya savaşlarını, Kara Veba ve Kara Cuma gibi büyük arızaları es geçmeyi başarmış olsak da! Bizim zamanlama da bayağı ofsayt yani! Küresel ısınma, neo-liberal politikalar, doğal afetler, sağ politikalarla beslenen toplumsal kutuplaşmalar, terör saldırıları, şimdi de üstüne kovid denen virüs! Eksiği var, fazlası yok listenin, tıkandım daha sayamayacağım!
Bir sonraki adımda, mesela önümüzdeki hafta başımıza ne gelecek? Dev bir göktaşı kafamıza inip dinozorlar gibi bizi anında yok mu edecek? Kuyruklu yıldız gelip kuyruğunu savurarak dünyayı başımıza mı geçirecek? Binlerce yıldır magma tabakasında tıkılıp kalmış bir canavar bir şekilde serbest kalıp “siz Godzilla görmemişsiniz” diye hain kahkahalarla üstümüze mi yürüyecek? Gökten artık çekirge ya da çamur yağmuru yerine pembe renkli mor benekli büyük baş hayvanlar mı yağacak?
Gerçekten de dünyaya gelinecek doğru zamanı tutturamamış nesillerden geliyoruz! Bunu bir kabul edelim, üstüne su, süt, sade gazoz, votka artık ne istiyorsak içelim ve kafa kafaya verip düşünelim! Ne yapacağız biz şimdi? Bunca insan bir heves “yaşama sırası bizim” demişiz gelmişiz! “Bir arkadaşa bakıp çıkacaktık!” mı diyeceğiz kapıdan kafamızı uzatıp bu saatten sonra?
“Bakar mısın garson kardeşim? Bizim bi’ tatlı huzur siparişimiz vardı ama? Ne oldu ona acaba?” diye mi soracağız?
Üç beş kuruş, ne bulursak birleştirip NASA’dan uzay mekiği mi sipariş edeceğiz? Mars, Jüpiter neresi olursa artık, toplu taşımaya yakın, kelepir bir arsa kapatıp üstüne gecekondu mu dikeceğiz?
En iyisi biz son bir ümit, piramitleri inşa eden uzaylıları bekleyelim! İkişer fosforlu anten geçirip başımıza, başka hiçbir şeyi de takmadan kafamıza uzaylıların yolunu gözleyelim! Bundan beş yıl sonra bugün, hep birlikte Zuranüs Starbucks’ın üst katında buluşup hasret giderelim.
“uzaya bir iki!” üzerine 0 görüş