sakın vazgeçme kendinden

Bundan yaklaşık beş asır önce bir Japon komutanı olan Yoshimasa’nın pek sevdiği çaydanlıklardan biri kırılıyor. Ve talimatı üzerine sevgili çaydanlığı tamir edildiğinde karşısına çıkan manzara onu hiç memnun etmiyor. İyi ki de etmiyor. Çünkü komutanın çaydanlığı estetik bir şekilde tamir etmekle görevlendirdiği Japon zanaatkarlar sadece harika bir iş çıkartmakla kalmıyor. Aynı zamanda bugün bile kullanılan olağanüstü bir teknik icat ediyor: “Altınla birleştirmek” anlamına gelen Kintsugi sanatı, altın ve gümüş kullanarak o objeyi yeni bir hayata hazırlamak anlamına geliyor. Bu, kırılan porselenlerin yapıştırılırken kırıklarının belirginleştirilmesiyle ve adeta kırılma deneyiminin kutsanmasıyla yapılıyor. 

Biz, eşyası kırılıp tamir olana, onu avutmak için ‘eskisinden de iyi oldu deriz’ ya, bu da aynen öyle. Aynısı ama değil, savaştan canlı çıkmışı, yenisi ve daha iyisi.

Bu tekniği ve temsil ettiği felsefeyi ilk duyduğumda hayran olduğumu hatırlıyorum. Hele de eşsiz değil kusursuz olan görünümün kutsandığı bir dünyada… Ve kusursuz olanın modası tanımlı olduğuna göre, kusursuz güzelliğin kopyalanabildiği ve dolayısıyla biricikliğin yok edildiği bir zamanda… 

Düşünsene, herkes aynı diyetleri yapar, aynı yerlerine aynı şeyleri sıktırır ya da taktırır ve aynı modaları takip ettiğinden benzer mimiksiz suratlara sahip olurken, sen çıkıp gururla haykırıyorsun: “Varım, bilsen neler atlattım, her şeye rağmen ayaktayım ve her halimle harikayım!”

Gerçekten de harikasın. Tüm o yaşadıkların, o kırılma anı kim nasıl acılıydı. Ama bak, sen hayatta kalmayı başardın. Üstelik o yaralarını iyileştirdin. Yangın yerine dönen yerleri havalandırıp temizleyip onarıp kendini, ruhunun evini yeniden inşa etmeyi becerdin. Ve şimdi nasırları sana armağan kalan iki mübarek elinle yaptın tüm bunları…

BİRER MUCİZE

Nasıl kanser olan, ölüm ensesinde soluk alırken yaşayan, onunla tüm varlığıyla savaşan ve sonunda yaşama tutunmayı başaranlar varsa. Ve nasıl onlar adeta özenle yamadıkları kırıkları olan, saçsız başları, dökülmüş kirpikleri ve kaşlarıyla, küçülmüş yüzlerinde kocaman kalan, hayata asıldıkları yaşama sevinciyle, yıldızca parlayan gözleriyle, var olabildikleri için sadece, birer mucize oldukları için hem de, en güzelimizden de daha güzelse…

Eskiler dermiş ya hiç günah işlememiştense günah işleyip dönen yeğdir diye. Onun gibi bir şey sanki bu. Yaşanmışlıkları, insana kattıkları ve onu bugünkü haline taşıdıkları için salt birer hata değil de birer öğretmen, birer yol işareti, birer hatırlatıcı gibi görmek hali belki de.

Belki yüzündeki yaş alma çizgileriyle, dizindeki yara iziyle barışmak ve ondan üzüntü duymak yerine onu gururla taşımak…

Belki de hayat “kırsan da beni, vazgeçme benden” diyor. Ya da belki “kırsan da kendini, öğren, kabullen ve yenilen, sakın vazgeçme senden!” diyor. “Ne olursa olsun, ne kırılırsa kırılsın, tamir olur, yeter ki sen vazgeçme!”

Çok merak ettim ben bu işi diyenlere

 BBC Arts – Get Creative – Broken a pot? Copy the Japanese and fix it with gold 

sakın vazgeçme kendinden” üzerine 0 görüş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Aramak istediğinizi üstte yazmaya başlayın ve aramak için enter tuşuna basın. İptal için ESC tuşuna basın.

Üste dön
%d blogcu bunu beğendi: