Yazacak çok şeyim vardı. Ama öyle kısa bir sürede o kadar çok şey oldu ki üst üste, dünyada ve kendi küçük hayatımda… Şöyle bir soluklanacak, sessiz sakin bir köşeye çekilip boş bir kağıda dermanımı anlatacak halim kalmadı…
Burada, hissi çok, kelimesi yok, garip bir anda kendimi işitmeye çalışıyorum. Ben ne diyordum, sahi? Neye inanıyordum?
“Ruhum yoruldu” deriz ya bazen. Ruh yorulur mu hakikaten?
Yoksa ruhumuz, yaşamla, anla, olmuş ve olacak olanla hep birlikte akan ve hep genç kalan mıdır?
Gönlümüz müdür yorulan? Hevesimiz midir kırılan? Başımız mıdır şişen, duymak istemesek de duyduklarımızdan? İstemeden de olsa görmeden duramadıklarımızdan!
İsrail’de ve Gazze’de olanlarla ilgili, bunların dünyada yarattığı karanlık yankılarla ilgili söyleyecek şey bulamıyorum! Karar verenlerle acı çekenler aynı insanlar değil, bir tek bunu adım gibi biliyorum!
Savaştan fayda kotaranlarla savaş sonunda kimsesiz kalanlar aynı insanlar değil!
Para ve kontrol için kan akıtanlarla o kanı durdurmaya çalışanlar, o kanı görmezden gelerek yaşayanlar, o kana bahane uyduranlar, kan kaybedenler ve kan kaybından canlarını yitirenler aynı insanlar değil!
Birçoğumuz elimizden ne gelir bilememenin utancıyla ezilirken insanlığından utananlar asıl utanması gerekenler değil!
Bu kadar acı varken… Ve o acı, oluk oluk akan kanla hepimizin bastığı toprağa dökülürken, o ızdırabı yaşayan herkese amasız fakatsız kucak açmayan hiç kimse suçsuz değil!
Evet hepimiz suçluyuz. Böyle durumlarda vicdanımız sızlayarak insan olduğumdan utanıyorum. Seni okurken büyük ozan A. Arif’in şiirini düşünmeden edemedim.
…..üşür fidelerim harmanım kesat
kardeşliğin, çalışmanın ve beraberliğin
atom güllerinin katmer açtığı şahinlerin,
bilginlerin dünyalarında
Kalmışam bir başıma
Bir başıma ve uzak
Biliyor musun…..
Ellerin, beynin dert görmesin sevgili yazar.
Canım Peri hocam, sevgiyle hasretle kucaklarım.