içimden geçen

Bedenin, uzun bir sağanak sonrası ıslak bir kumsal gibi kıpırtısız uzanırken kala kaldığı yerde, içinde fırtınalarla yarışan atlar nereden koşuyor?

Bir gıdım ekmeğinin peşinde didinen karıncalar bile uykuya çekilmişken mutfakta, seni kim ve niye uyanık tutuyor?

Gecenin sert kabuğu sabaha karşı kırılınca, içinden güneşten başka bir şey çıkma ihtimali mi var yoksa? O ihtimale senden başka kim ihtimal veriyor?

Artık sevilmeyen şehirlerin, özlense de güya özlenmeyenlerin sessiz küskünlükleri sabaha karşı yorgunluktan sızarken oturduğu yerde… Boğazının kokusuyla ve aklıma dolanan lodosuyla İstanbul, bayram tatilinin ferahlığını giyinmiş, en dinç haliyle, uyanık rüyalarıma giriyor.

Gırtlağında bir yumru insanın çocukluğu bazen, ne kadar yutkunmayı denesen de kolay yenilip yutulmuyor.

Nedense her çocukluk eksik, her biri sahibine dikenli. Hepimizin elleri delik deşik, bazılarımızın da hayalleri… Oysa hayaller ve ümitler ve nedensiz güvenivermeler kurtarıyor ruhumuzu, onlar anı kayda değer yapıyor.

Uyku geliyor neden sonra… Sevdiğinin kucağına kavuşmuş bir ufaklığın gönül rahatlığıyla bitkinliğine teslim olduğu anda, gözler kapanıyor. Sabaha karşı gelen güneş olacak, bilir yolunu güneş, içim biliyor.

Bir süre önce can dostum, “yazsana” dedi yine; “yine yazsana!” Her şey öyle başladı zaten...
Yazı oluşturuldu 237

içimden geçen” üzerine 4 görüş

  1. Elinize sağlık, yine enfes bir yazı. “Gırtlağında bir yumru insanın çocukluğu bazen, ne kadar yutkunmayı denesen de kolay yenilip yutulmuyor.” Ne kadar güzel ifade etmişsiniz.

  2. Buram buram ulaşılmaza özlem kokuyor bu yazı. Ve bana şu sözü hatırlattı:

    “Aslında insanı en çok acıtan şey, hayal kırıklıkları değil. Yaşanması mümkünken, yaşayamadığı mutluluklarıdır.” – Dostoyevski

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Aramak istediğinizi üstte yazmaya başlayın ve aramak için enter tuşuna basın. İptal için ESC tuşuna basın.

Üste dön
%d blogcu bunu beğendi: