Azgın bir ırmağın yolu üstünde kalmış bir taş gibi insan. Rahat bırakılmayacak gidişata uyum sağlamadan!
Desen ki “Oysa sadece bir taştım. Yerimde ağırdım. Zararsızdım.” Duymayacaklar. Anlamayacaklar. Umursamayacaklar.
Çünkü şimdi yontanlar da başlangıçta taştılar. Sonra kalplerinden başlayarak yavaşça betonlaştılar.
Ne Yapayım?
Elimde tuttuğum kaymak gibi taşın o hale gelirken çektiklerine mi yanayım?
Pırıl pırıl gözlerine, pürüzsüz tenine, azalarak kazandıklarına hayranlık mı duyayım?
Kurallar, önyargılar, standartlar yüzünden aslı gün yüzü görmeyen insana mı yanayım?
Onlara rağmen hayatta kalıp geç de olsa kendi olabilmesini mi kutlayayım?
“Hem o hem de bu” ya da “Biraz o ama biraz da bu” olmayan ne var şu hayatta?
Alabildiğine basit olan?
“Yaşamak güzel şey be kardeşim!” diye huzurla iç çektiren?
İç çektiğinde ciğerine sevinçle dolan nefesin,
Soluğunu kesen sevinçlerin,
Varlığı ödülün olan sevdiklerin.
En çok da