bir dilim güneş

Malum, bu dünyada her şeyi en iyi bilenler çocuklarla gençler. Özellikle yaşam ve ölüm gibi en hayati konular doğuştan onların temel uzmanlık alanına giriyor. “Köftehor, bunca asırdır kim çözmeyi becermiş insan varlığının özünü de sen on beşinde buldun hayatın sihirli formülünü?” demeye kalksan cevap bile alamazsın, sadece uzun bir göz süzme, bir omuz silkme ve sertçe kapanan bir kapı, yine!

Şüphesiz ben de geçtim o yollardan ve yıllardan. Ve o arada eminim ki bücür bilmişliğimle hayatımdaki yetişkinleri gizli gizli güldürüp talihsiz menteşeleri de bayağı bir eskittim. 

Hatırlıyorum o aralar bir “küçük mutluluklar” kavramı alıp yürümüştü. “Hayatımıza küçük mutluluklar katmak,” “sahip olduğumuz küçük mutlulukların farkına ve tadına varmak” ve “her gün küçük mutluluklar yaratmak” gibi laflar uçuşuyordu etrafta… 

Okul zor, ergenlik hormonları varlığımın her hücresinde aritmik davullar çalıyor, hayat her anında bana ayrı bir dertmiş gibi geliyor… Bir de üstüne bu “küçük mutluluklar” lafını duyuverince hepten gözüm dönmüştü adeta. Artık nasıl devasa bir beklentim varsa “hayatın vaat ettiklerinden” ve mutluluğun, hem de hemen ve kocaman bir mutluluğun acilen gelmesi gerektiğinden nasıl emin olmuşsam artık “küçük mutluluklar” kavramına bireysel bir savaş açmıştım.

Sohbet sırasında konuyu buraya getirip niye “küçük mutlulukları” kuşlar için cam kenarlarına konan ekmek kırıntılarına benzettiğimi tüm nedenleriyle sıraladığımı hatırlıyorum. İnsanlar dinliyor muydu, anlıyor muydu, nezaketen umursar gibi mi yapıyordu, orası sisli biraz, geçmiş gün, hatırlamıyorum…

BASİT BİR ADALET GENELLEMESİ

Şimdi dönüp de o zamanlara baktığımda, o büyük mutluluk beklentisinin kaynağının adını tam olarak koymakta zorlanıyorum. Bir de küçük büyük demeden al cebine mutluluğu bulunca değil mi, daha dün çikolata zulasıydı ceplerin… Niye mutluluğun küçüğünde küçülten bir yan varmış gibi düşünmüşüm onu da anlayamıyorum pek, ne zaman büyüdün de mutluluğu küçük diye beğenmedin, değil mi…

Galiba içten ve dıştan gelen mutluluklar ve mutsuzluklarla ilgiliydi mesele. Hangisi nereden geliyor, geleni nasıl karşılamak ve gelmeyeni nasıl sıfırdan ateş üfler gibi yaratmak gerekiyor henüz anlamamaktan… Ve “madem hayattayız ve her şey insanlar için, tabii bu arada iyisi de hepimiz için, e o zaman hani nerede iyisi, büyüğü, güzeli?” gibi basit bir adalet genellemesine dayanıyordu.

Hayat öğrenmeyi isteyene beğenmediği ekmek kırıklıklarını takdir etmeyi, çürümüş elmayı temizleyip kalan yerlerini afiyetle yemeği de gösteriyor eğer amaç gerçekten de karnını doyurmaksa. Dahası kendi çürümüş, eskimiş, elma kurdu saldırısıyla zedelenmiş yerlerini kesip çıkarmayı ve o yarayı onarmayı da öğretiyor. 

KIŞ GÜNEŞİ BİLE ÜMİT VERMEYE YETERMİŞ

Karşılığında yıllarını alıyor ama sana senden yeni bir elma yapıyor, an be an. Acı çekmiş ve hayatta kalmayı becermiş, sadece kendi lezzetiyle değil insanlık deneyimiyle tadı katmerlenmiş başka bir elma ve tabii ki aslında aynı elma, iç içe geçmiş ağaç halkaları gibi…

“Küçük mutluluklar” ifadesini hala sevemedim. Bir gün gelir sever miyim, emin değilim. Ama mutluluk çikolata gibi değilmiş meğer öğrendim, o güneş gibiymiş, çekmeceye konup saklanamaz ve onsuz olunamaz… Bazen azıcığı bile, kış güneşi mesela, ümit vermeye yetermiş. Ve bazen mutluluğu üretmek için tek gereken ümitmiş.

Güneşli günlere…

Bir süre önce can dostum, “yazsana” dedi yine; “yine yazsana!” Her şey öyle başladı zaten...
Yazı oluşturuldu 257

bir dilim güneş” üzerine 2 görüş

  1. merhabalar ( :
    birkaç gündür yazılarınızı okuyamamıştım. oldukça etkileyici bu yazınızla tekrar okumaya başladım..
    mutlulukla ilgili sözleriniz ne kadar da hoş. çocuk da olsak yetişkin de olsak mutluluğun kalıcı değil geçici olduğunu ve bazen küçük mutluluklarla yetinmeyi öğretiyor bize hayat. ben de mutluluğa dair önemli olanın umudu yitirmemek olduğunu düşünüyorum. hayatımızda umut olduğu sürece mutluluk da olacaktır daha fazlası da..

    sevgiler, selamlar, hürmetler..

    1. Merhabalar sevgili Ohen,

      hoş geldiniz yeniden, gözüm yollarda kalmıştı 😊

      Evet tam da dediğiniz gibi, öğretiyor! “Iııh ben o kadarcık mutluluk istemem”den “istemem, yan cebime koy”a “bir tabak daha?”ya uzayıp gidiyor insan halleri…

      Umutlu ve mutlu günlere, sevgi ve iyilikle,

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Aramak istediğinizi üstte yazmaya başlayın ve aramak için enter tuşuna basın. İptal için ESC tuşuna basın.

Üste dön