Bu sabah büyük kanepenin kapıya en uzak köşesine top olup sığındım, güne başlayacak enerjiyi bekliyorum. Ki gelmez o, biliyorum ama başka ne yapacağımı bilmediğimden öylece oturuyorum. Geçtiğimiz aylarda tanıştığım bir genç kadın vardı, arkadaşımın arkadaşı, görür görmez ona kanım kaynamıştı.
Birkaç gün önce başından vurularak öldürüldüğü haberini aldım. İçi gülen gözlerine, düz uzun saçlarına ev sahipliği yapan başı! Geleceğe dair güzel hayallerle, başkalarına dair iyi hislerle dopdolu olan başına kurşun ardına kurşun sıkmış eski kocası. Sonra da kendini vurmuş. Madem bu kadar gözü dönmüştü adamın keşke önce kendi kafasına sıksaydı diye düşünmekten kendimi alamıyorum…
Haberi alınca, o garip inkâr duygusu içinde son yazışmalarımıza baktım. Aramızdan hunharca koparılıp alınmadan bir iki gün önce yazışmışız. Nihayet boşandığı haberini vermiş, onu hayatı dar eden adamdan kurtulduğunu müjdelemiş. Ben de onu gönülden tebrik edip “özgürlüğünü ve seni bekleyen yeni hayatı kutlayalım” diye cevap vermişim. “Hadi, gel burada hoş bir mekân biliyorum!” yazmış. O gün işlerim uzamıştı, gidememiştim, keşke iki elim kanda olsa da gitseymişim.
Kötü bir şey olunca tüm cümlelerimiz “keşke”yle başlıyor kendiliğinden. Son günlerde neredeyse bütün “keşke”li cümlelerim içine seni de alıyor yeni arkadaşım. Her iki ülkede de o kadar çok üçüncü sayfa haberine konu oldun ki adını yazmıyorum ama neyse ki sen kim olduğunu biliyorsun.

Bu acı hikâyenin beni en çok üzen yanlarından biri hayatını onurlu bir savaşçı olarak yaşayan senin hayatının, bir erkeğin takıntılığı mülkiyetçiliğine kurban olarak sonlandığına tanık olmak…
Oysa yapacak ne çok şeyin vardı, dokunmaya devam edeceğin ne çok mini yürek… Zoru başarmış, kendine yeni bir hayat kurmuş, yeniden okumuş, ikinci bir meslek edinmiş genç bir kadın olarak göçmen çocuklarına yardım ediyordun dertlerini anlatabilsinler, burada yeni bir yuva bulabilsinler diye…
Düşünüyorum da bir tek bu meslek seçimin ve işini aşkla yapışın bile bir insan olarak sana, yaşayacaklarına, yaşamına saygı duymak için yeterli olabilmeliydi. Bırak ki seni bir kadın olarak “sevmek!”
Sevginin böylesine lanet olsun demek geliyor içimden!
Keşke hepimiz sevginin gerçekte sahip olmak, sıkboğaz etmek, değiştirmeye çalışmak ve hele de “ya benimsin ya kara toprağın” demek olmadığını idrak edebilecek zekalara ve ruhlara sahip olabilsek!
Keşke… Keşke… Keşke…
Genç arkadaşım, ömrü yarıda bırakılmış içten gülüşlü kadın… Güle güle…
Çoğu erkek, kadınları kontrol etmek, üstün olmak, sözlerini dinletmek ister. Kadının özgürlüğünden korkar ve tehdit olarak algılar. Ev işi yapsın ve çocuğa baksın ister. Erkeklerin çoğu egoludur ve şiddete meyillidir.
Kadınlar, diğer canlılar gibi bireydir. Kendi hayatı vardır ve bunu yaşamalıdır. Hiç kimse bir canlının yaşama hakkını almamalı. Her türlü şiddete karşıyım.
Yorumunuz için teşekkür ederim.
Ben de her türlü şiddete karşıyım. Ve sayımızın biran önce artmasını tüm kalbimle diliyorum.