Saç isimli müzikali ilk izlediğim günü hatırlıyorum! İlk gençlik yıllarım… Nasıl genç, nasıl romantik zamanlarım… Öylesine yüreğime dokunmuştu ki karakterler, şarkılar, iç içe geçmiş öyküler, izlerken zırıl zırıl ağlamıştım!
Ağlanmayacak gibi değildi ki! Aşk, dostluk ve özgürlükle dolu bir hayat yaşamak bir yanda inanmadığın bir savaşta, senin koymadığın kurallara rıza göstererek ve başkasının doğrularına teslim olarak hayata tutunmaya çalışmak öte yanda!
Sen olsaydın neyi seçerdin? Korunaksız bir özgürlüğü mü itaat karşılığında korunma vaat eden statükoyu mu?
O neyi seçti? Ya çiçek çocukları? Bir koca dünya onları izlerken ve onlar tüfek namlusuna vazo muamelesi yapıp içine taze çiçekler koyarken, çağdaşlarına ve gelecek kuşaklara hangi mesajı verdi?
Özgürlük, barış ve mutluluk varken bir kefede nasıl oldu da para kazanmak ve ne uğruna olursa olsun “başarmak” olan diğer kefe ağır çekebildi? Kimlerin vicdanı hangi değerlerin eksikliğine yenildi?
Bazıları bugünlerde gezegenimizin yeni bir hippi hareketine ihtiyaç duyduğunu söylüyor. Bu bir tespit mi dilek mi? Dilekse böyle bir şey mümkün olabilir mi, doğrusu ya pek emin değilim.
Ama bu aralar bütün dünya bir genç kadının saçlarını ve katlinin ardından yaşananları konuştuğu için kafamın içinde dönüp dolananları durduramıyorum: Çocukluğumuzdan bu yana defalarca kez duyduğumuz “Allah’la kulu arasına girilmez” ifadesi… “Dinde zorlama olmaz” ayeti… Son günlerde kapı komşumuz İran’da bu yaşananlar…
Malum, İran’da Mahsa Amini isimli genç bir kadın başörtüsünü düzgün takmadığı için ahlak polisi tarafından gözaltına alındı. Kimi haberlere göre kızı karga tulumba götürülürken annesi “Kızım iyi değil, bırakın” diye çığlık çığlığa çırpınıyordu. Görüntüler ortada, dinlemediler, kızı alıp gittiler. Ve Mahsa, gözaltındayken, henüz 22 yaşında, daha yeni başladığı hayata gözlerini yumdu.
Uluslararası medya organları tarafından paylaşılan hastane raporlarına göre Mahsa, iddia edildiği gibi “ahlak eğitimi” sırasında kendiliğinden gelen kalp krizinden değil beyin kanamasından ölmüştü. Burada bir saniye durup düşünüyor insan ve irkiliyor: Birinin hele de gencecik birinin beyin kanaması geçirmesi için nasıl bir şiddete maruz kalması gerekir? Bu şiddeti uygulayanın nasıl bir nefretle dolu olduğu tahmin edilebilir!
“Konu saç değil” diyecekler çıkacaktır! Doğru, konu saç değil!
Konu kendinden olmayana duyulan nefret! Kendi gibi düşünmeyene, yaşamayana uygulanan şiddet!
Konu özgürlüğe karşı durmak! Kadın özgürlüğünü ağza dahi almamak! İnsanlara gönüllerinden geldiği gibi yaşamlar sürme hakkını tanımamak! Dahası, ömürleri emirlerle ipotek altına almak!
Konu insanları zapturapt altına almak, alın(a)mayanın da herkese örnek olsun diye kafasını patlatmak! Konu bu!
Sene 2022! Bu konu artık değişsin! Bırakın bari şimdi “güneş ışıkları içeri girsin!”
Evet ne ilginç Mahsa Amini, İran’da devrim yine olur mu derken… birden karşıma Saç (Hair) müzikali yazısı çıktı. Ortak özellikleri saç. Biraz da muhafazakarlık. Birileri saçla hep uğraşmış(lar) belli ki, tarihsel olarak hem erkek hem kadın saçıyla, ama özellikle de kadın saçıyla. Bize türümüzle ilgili çok şey söylüyor. Konu saç değil de, ama işte yine saç maalesef. Güneş ışığıyla birlikte yeni mücadele yöntemleri geliştirmek gerekiyor. Elinize sağlık.
Belki de o yöntemlerdir güneş ışığına açılan pencereler, kimbilir hocam!