“Güçlü kadın yalnız kalmaktan korkmaz!” Nerede okudum bu müthiş tespiti, bu dahiyane özlü sözü hatırlamıyorum. Ama bu laf aklıma geldikçe sinir oluyorum. Yemeden içmeden bu ve benzeri cümleler kurmaya girişenlerle ilgili bir dilekte bulunmaktan kendimi alamıyorum: “Azalmadan, mucizevi bir şekilde, aniden bitin!”
İnsan merak etmeden geçemiyor: Kadınların ne yapıp ettiği niye herkesi bu kadar ilgilendiriyor? Kadınların nasıl görünmesi ya da davranması gerektiğine dair sonu gelmez kuralları uyduranlar ve ha bire bunlardan dem vuranlar, kafalarına göre ahkam kesme hakkını nereden buluyor?
KADIN HEP VAR EDEN
Kadınlar anne olsun ya da olmasın, anneyse toplumun o hiç yanılmaz üstün standartlarına göre iyi anne olsun ya da olmasın; hep üreten, var eden, iyi eden zaten. Çocuk yoksa proje, proje yoksa kedi, kedi yoksa dost kalbi, o yoksa zeytin ağacı veya eşsiz bir melodi. Kadın eliyle, kalbiyle, zihniyle, bedeniyle hep var eden.

O halde onun yaptıklarını yapmaya gücü yetmeyen birilerinin ona öğüt vermeye aklının yeteceğini sanması nereden kaynaklanıyor? Elma veren ağaç taşlanır prensibinden mi? Kadına layık görülen sessiz ve alttan alan konumda, iyice tepesine çıkmak arzusundan mı? Ataerkil düzenden mi? Kadını daha çok çalıştırıp ona daha öz ödemeyi kar bilen kapitalist sistemden mi? Sorarım, neden?
Hem kadınların illa ve daima güçlü olmaları bir zorunluluksa eğer… Üstüne üstlük yerine göre iş kadını, güzellik kraliçesi, öğretmen, aşçı, hemşire, kahya, özel kalem müdürü, ateşli bir aşık vb olmaması teklif bile edilemezse! O zaman bir de niye yerine göre zayıf, itaatkar ve dışarıda dünyayı fetheden ama evinde, hadi adını da açıkça koyalım hadi, bildiğin ezik olması gerekiyor?