ayıcığa sarılan adam

Geçen gün, en küçük ve en sadık arkadaşım olan on yaşındaki yeğenimle konuşuyoruz. Aramızda konuşulan her şey gizli tabii, söz verdim, tekrar tekrar. Her ne olursa olsun ser versem de sır vermeyeceğim. Ama bir konu var ki aklıma takıldı…

Benim bıdık, sohbetimiz sırasında geçen hafta arkadaşının evine pijama partisine gittiğini anlattı. “Gerçekten mi? Gece orada kalmadın değil mi?” diye sordum kıskandığımı belli etmemeye çalışarak. Kalmış tabii! 

Bizi komşu semtteki doğum günü partisine bile götürmezlerdi ki biz de pastadan bir dilim nasiplenip azıcık eğlenelim. Neymiş, bu devirde böyleymiş. Herkes gidiyormuş efendim, bir şeycik olmazmış. Var mı bende o göz? Iı ıhh! 

Hemen olayı hafiften deşmeye çalıştım tabii, aklımca çaktırmamaya çalışarak. Baktım, bizimki dünden razı, başladı dökülmeye. Hemen çözdü ki dinliyorum pürdikkat, hoşuna gitti. İnsan yerine konmak herkesin gönlünü okşuyor vesselam. İnsanız, buna saygı duyulmasına can atıyoruz. Anlattı anlattı  ve daha çok anlattı. Hani çocuklar en ufacık detayı atlamadan 20 dakikalık bir çizgi filmi 50 dakikaya sığdırma konusunda üstün yeteneklidir ya. İşte tüm o yeteneklerini itinayla sergiledi.

Sonra en güzelini en sona saklayan usta bir hikaye anlatıcısı edasıyla devam etti: “Sana bir şey söyleyeyim mi?” Gözümün parladığına uyandı. Oyununu sürdürdü tadını çıkararak “Kimseye söylemek yok ama!” “Söyle tabii. Yok, olur mu?” 

Yüreğim ağzımda. Bizimki kocaman gülümsüyor ama ya kötü bir şey olduysa da o anlamadıysa? Olmayacak şey geldiyse başına? Bekliyorum, bekliyorum ki anlatsın. Minyatür aklı evvelse sündürüyor zevkle. “Tamam, ama önce söz ama” “Tamam” “Tamam olmaz, söz. Söz ver. Söz de” “Söz” “Ne oldu biliyor musun?” “Ne oldu?” 

“Biz o gece uyumadık ve herkes yattıktan sonra bütün evi dolaştık.” “Eeee” “Ne gördük biliyor musun?” “Ne gördünüz?” “Çok komik ama… Söyleme ama.” Neyse ki her şey yolunda galiba, boşuna evham yapmışım, rahatlıyorum. “Söylemem. Hadi anlat da gülelim.” 

“Ömer’in babası var ya? O Ömer’in annesiyle aynı odada yatmıyor. Hem biliyor musun o oyuncak ayıya sarılarak uyuyor.”

Anlaşıldı. Bizim oğlan konusunda bir sorun yok, çok şükür. Peki, ya Ömer’in babası nasıl? Artık kendi adıyla bile anılmadan varlığı, adı bilinen birinin babası olma rolüne indirgenen adam gerçekte nasıl? Yataklarını ayıran Ömer’in annesiyle babası nasıl?

Bazı insan acılı ya da yalnızken kendiliğinden elini böğrüne götürür. Sanki yüreğinde bir delik vardır çünkü ve onu kapamaya çalışır. Sanki oradan içeriye ayaz üflüyordur, ruhuna doğru. O boşluğu tıkamakta çok işe yarar oyuncak ayıcıklar. Aşk acısı çekerken ayılara sarılıp yatmışlığım çoktur. Zaten insan anlıyor zamanla, insan ayılarla yatmaktansa oyuncak olanlarıyla yatmanın yeğ tutulması gerektiğini.

Öte yandan o boşluk yürekteki… Yasla, ayrılıkla, suçlulukla, pişmanlıkla, akla gelen gelmeyen dertlerle kendini deşe deşe açtığın. Onlar keşke açılmasa ve ayıcıklar kana bulanmasa. Korku filmi değil ki bu! Altı üstü hayat işte: Konduğun dal, yok olacağın o ana kadar…

Bir süre önce can dostum, “yazsana” dedi yine; “yine yazsana!” Her şey öyle başladı zaten...
Yazı oluşturuldu 240

Bir yanıt yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Aramak istediğinizi üstte yazmaya başlayın ve aramak için enter tuşuna basın. İptal için ESC tuşuna basın.

Üste dön
%d