Geçen gün, bu dünyadan göçüp gitmiş bir genç kadının varla yok arası eline dokundum. Sanki annesinin uykusuz gecelerde titreyen ağıtları binlerce kilometre öteden kulaklarıma ulaşmıştı. Sanki onu hayattan koparan ellerin akıttığı gözyaşları benim yanaklarımı ıslatmıştı. Ya da için için akıtılan kanı benim ellerime yağmıştı.
Yaşanan trajedinin ne kadarı uluslararası medyada kendine yer buluyor? Ne kadarı sosyal medyada insanlara ulaşıyor? Kim duyuyor bu olanları?
Kim işitiyor işkence altında atılan çığlıkları? Özgürlük için ve özgür bir hayat için haykıran insanları? “Kadın, Yaşam, Özgürlük.” diye özetlenen en temel insan hakları çağrılarını? Jina Mahsa Amini’nin annesinin, benzer kederleri paylaşmak kaderinde buluşmuş diğerlerinin ağıtlarını?
Aynı gezegende yaşadıklarımız arasında kimler kendi konfor alanları dışında kalan ya da çıkarlarını bağlamayan konularla ilgileniyor? Hemen hepimiz dünyanın dört bir yanında olan gelişmelerden anında haberdar olma imkânına sahipken kaçımız bu olanağı kullanıyor? Varla yok arasındaki, ölümle yaşam arasındaki o geri dönülemez çizgide iyinin tarafını tutuyor? Kaçımız haberlerin her zaman gerçeği yansıtmadığını, hakikatin terazisinin genellikle güçlüden ve zenginden yana bozulduğunu hatırlıyor?
Cevapları biliyoruz çoğumuz. Cevaplar çoğumuzun hoşuna gitmiyor! Zurnanın zırt dediği noktaysa şu: Peki, bu konuda ne yapıyoruz? Bırak elimizi taşın altına koymayı, parmağımızı olsun kıpırdatıyor muyuz?

Ne Diyordum?
Bugün bu dünyadan göçmüş gitmiş bir genç kadının varla yok arası eline dokundum.
Bir avuç kadının önce içinden sonra birlikte ve yüksek sesle “Bir şey yapmalı!” demesiyle gerçekleşen bir kamusal sanat projesine katıldım: Sanatçı Mahsa Maghsoudi tasarladı, RIFF Heather Waters ve RAVMag destekledi, onlarca gönüllü tasarımı hayata geçirmek için çabaya katıldı. Sonunda yetenekli duvar ressamı ve proje danışmanı Nico Cathcart’ın dediği gibi “Mahsa Amini’nin huzur ve barış içinde şehre baktığı” bir an dev bir Virginia duvarına yansıdı.
“Bunun küçük bir parçası olmak benim için ne anlama geliyor?” diye düşündüm o gece yorgun argın yatağıma uzanınca. “Bu beni daha iyi bir insan mı yaptı” diye sordum kendime? Cevap basitti aslında: Hayır, sadece belki “biraz daha insan” yaptı.
“Peki, bu kadınlarla amaç birliği yaparak aslında neyi amaçladın? Düzen bozuk, adalet seyrek! Neyi başarmaya çalışıyorsun, derdin ne?” diye üsteledim biraz da.
“Sesi duyulmayanlara ses olmaya çalıştım” diye yanıt aldım iç sesimden. Sesine kulak tıkananlara “sizi duyuyorum” demeye çalıştım!
Derken anladım ki kendi çalınmış sesimmiş aynı zamanda aradığım, kadınların sesi, ezilenlerin, susturulanların sesi! Hepimizin sesi! Kulaklarım özlemiş insan olmayı veya insan kalmayı başaranların sesini!
Kapak fotoğrafı Molly Ransone
Sevgili Yıldız Tozuvar’ın o kadar çok gözü var ki!
İnsan gözü, gönül gözü, akıl gözü, kadın gözü. Sanki Mevlana onu tasvir etmiş Mesnevi’de, “insan gözdür, öte yanı deriden, etten başka bir şey değil. Göz neyi görürse değeri o kadardır insanın.” (Mesnevi, vı. s 69)
Çok değerli bir yazar Yıldız Tozuvar, sadece görmüyor, dokunuyor, duyuyor, hissediyor tüm olup bitenleri. Asıl önemlisi de sesi oluyor Mahsa’nın, Lilith’in, Rosa’nın, Clara’nın. Tüm eril dünyaya, haksızlıklara, ezenlere, meydan okuyor cesurca. Biliyorum bunca acıdan yanıyordu elleri.
Sevgili Yıldız Tozuvar yetinmemiş, almış fırçasını Mahsa’nın, huzur ve barış içinde şehre baktığı, bir anı dev bir Virginia duvarına yansıtmak için.
Mevlana yine tanımlamış onu, “Her an sırça üzerinde resim yapanların sesini duy. Onlar, gök boşluğuna suretler düzenler… Benim için, senin için işler yaparlar.” (Mesnevi, ı4. S 246)
Duvar kavramı aslında duygu ve söylem olarak bir çok olumsuzluk içerir. Ama Yıldız Tozuvar ve arkadaşlarının bu güzel çalışmasından sonra sanırım şu yasanıyordur o duvarda: “Onun sureti duvara aksettiyse duvarın gönlünden kan damlar. Sureti, duvara öyle bir kutlu gelir ki…” (Mesnevi, IV. S 307)
Saygıyla, sevgiyle
Ömer
Yazanın gözüne övgü olmuş tüm sıraladığınız muhteşem satırlar. Dilerim hakediyorumdur onları, eksik olmayın.
Yazarın yanan ellerini konuşuruz bir gün yine. Şimdilik onları kenara bırakalım ve umalım da soğusunlar biraz, olur mu?
Okuyanın gözlerinin en az yazanın gözleri kadar kayda değer olduğunu düşünüyorum. Öyle okur var ki olmayacak yazınsal ve düşünsel bilmeceleri bulup çözüyor. Yeni bağlantılar kuruyor, görünmeyeni seziyor, eksik olanı biliyor, başka sorular soruyor, derin çözümlemeler getiriyor.
İşte o okura minnet ve sevgi benden. İyi ki varsınız.
Yıldız
merhaba kıymetli yazar,
gencecik bir fidan daha koparıldı hayattan. hem de sadece saçı göründüğü için sırf birilerinin canı öyle istiyor diye. ne acı. Jina Mahsa Amini’nin yaktığı ateşin ışığı büyüyerek tüm evrene yayılsın. üç günlük dünyada bu kadar kötülük çok fazla. bu zulümler bitsin artık. insanlar gençliğinin baharını da tüm hayatlarını da özgürce yaşasın artık!
bitsin dostum!